Açlık grevleri 204. gününe giren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yargılamasının ikinci duruşması bugün Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda yapıldı. Bir önceki duruşmada avukatları gözaltına alınan ve duruşmaya katılma talepleri reddedilen iki eğitimcinin savunma hakları açıkça gasp edilmişti. Bu duruşma öncesinde de Nuriye, bulunduğu cezaevi hastanesinden bir gece yarısı apar topar Ankara Numune Hastanesine kaçırıldı. Avukatı Selçuk Kozağaçlı, Nuriye’nin iki gündür yoğun bakım servisinde tutulduğunu, ayağa kalkmasına izin verilmediğini, yanına hiç kimsenin sokulmadığını, başhekimliğin “haftada üç gün birer saat avukatı ve refakatçisinin görüşmesi uygundur” yazısına rağmen savcının “sadece bir kişi beş dakika görüşebilir ve bu izin her gün alınmak zorundadır” şeklinde karar verdiğini duyurdu. Nuriye’nin duruşmaya katılmasına da “tıbben uygun değil” gerekçesiyle izin verilmedi.
Duruşma öncesinde polis Ankara’da mahkemeye yönlenen otobüsleri bağlayarak izleyici katılımını engellemek için elinden geleni yaptı. İçeriye yalnızca 30 kişinin alınacağının açıklandığı duruşmaya HDP ve CHP milletvekilleri, KESK ve TİHV yöneticilerinin yanı sıra yurtdışındaki çeşitli emek örgütlerinden temsilciler de katıldı. Semih’in eşi Esra Özakça da, açlık grevinin 129. gününde olmasına rağmen duruşmayı izlemek için Sincan Cezaevindeki duruşma salonuna geldi.
Duruşmaya tekerlekli sandalyeyle getirilen Semih’in önü ise izleyenler tarafından görülmemesi için jandarmanın ördüğü etten duvarla kapatıldı.
Duruşmanın başında avukat sayısı üçe indirilmeye zorlanan Semih Özakça ve duruşmanın diğer sanığı Acun Karadağ bunun hukuksuz olduğunu, kendilerini savunan yüzlerce avukat olduğunu belirttiler. Buna rağmen mahkeme başkanı üç avukattan fazlasının savunmasına izin vermedi.
Semih savunmasında özetle şunları ifade etti:
“Sırtınızda afili yargıç cübbeleri karar vereceksiniz. Sahi çoktan kırmadınız mı kalemimizi? Elinizdeki iddianame senaryonuz. Hiç kimse benden bu adaletsizliğe karşı boyun eğmemi beklemesin. Savunma yapması gereken, ufak bir açıklama bile yapmadan koltuklarında oturan AKP iktidarıdır. Onuruyla ekmeğini kazanan bir sınıf öğretmeniyken önce işimden atıldım. Bu kabullenebilir bir durum değildi. Direnmenin, karşı gelmenin her bedelini yaşadık. Ben işinden atılmış bir sınıf öğretmeniyim, köleliğe karşı mücadele eden Spartaküs’üm, firavuna karşı Musa’yım, ‘Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan’ diyen Pir Sultan Abdal’ım, ‘Yarin yanağından gayri her şey ortaktır’ diyen Şeyh Bedreddin’im, İsrail zulmüne karşı dövüşen Filistinliyim, dünyanın her köşesinde haksızlığa uğrayan ve mücadele eden kim varsa oyum.”
“Halkın aydını bütün halkın sözünü söylemenin önemini gördüğü için bir adım öne çıkandır. Sabahattin Ali’nin romanındaki Kuyucaklı Yusuf gibi namusunu korumak için mücadele edendir. Ben de bir eğitimci olarak ödeyeceğim bedeli biliyordum.”
“Bizleri açlığa mahkûm etmeye karşı bunu tersine çevirip eylem biçimine dönüştürdüğümüzde bunu terörist eylem olarak gördüler. Asıl mesele açlık grevinin etkili bir eylem olması ve halkta duyarlılık yaratması korkusudur. Bu direnişe neden olan da bitirecek olan da iktidarın kendisi. Bizim direnişimiz bir inat değil, hakkımız olanı alma kararlılığı.”
Talepleri kabul edilene kadar açlık grevini sürdüreceklerini açıklayan Semih, “İktidar işimizi bize geri verseydi aç kalmazdık. Direnişi başlatan da bastırmaya çalışan da iktidardır. İhraç edilenler ağaç kökü yesin diyen bakana sesleniyorum, onu da yemiyoruz. Ömrümüzden yiyoruz. İşimizi geri alıncaya kadar açlık grevi eylemine devam edeceğim. Biz devrim olsun, AKP gitsin diye açlık grevi yapmıyoruz. İşimizi geri istiyoruz, bunun için açlık grevi yapıyoruz. İş. Bu kadar!” dedi.
Bir gece yarısı zorla cezaevi hastanesine götürüldüklerini belirten Semih, “Ben hasta değilim. Hapishanede havalandırma vardı güneş görüyorduk. Burada ise güneş görmüyoruz” diyerek, güneşi hapishaneden beri ilk defa mahkemeye getirilirken gördüğünü belirtti.
Suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Semih, kendilerine zorla müdahale etmek istediklerini, bu uygulamanın sonuçlarının belli olduğunu dile getirerek, “Fotoğraf dahi çektirmemize izin vermediler. Amaçları bizi unutturup zorla müdahale edip, bizi yaşayan ölü haline getirmekti. Son olarak şunu söylemek istiyorum: Verin kararınızı perde kapansın” dedi.
Aynı davada tutuksuz yargılanan Acun Karadağ ise, savunma yapmayacağını ifade etti ve “Nuriye gelip savunmasını vermeden ben savunmamı vermeyeceğim” dedi.
Duruşmada avukatların talebi üzerine TİHV genel sekreteri Metin Bakkalcı’ya söz verildi. Doktor Metin Bakkalcı, açlık grevi yapan kişilere zorla müdahalenin tıp alanında yeri olmadığını, etik açısından uygun olmadığını ve zarar verici bir şey olduğunu dile getirdi. Açlık grevinde B1 vitamininin önemine dikkat çekti. Nuriye ve Semih için “11 tıbbi rapor oluşturuldu. Sekizi kendi tercih ettikleri doktorlar ve üçü tercihleri dışında doktorlar tarafından yapıldı. Hepsinde ortak nokta ölüm tehlikeleri olduğudur. Sağlıklı olma fiziksel, sosyal ve psikolojik iyilik halidir. Onları serbest bırakma onların sosyal iyilik hali için önemlidir” dedi.
Avukatların söz almasının ardından mahkeme heyeti, Semih ve Nuriye’nin tutukluluk hallerinin devamına ve duruşmanın 20 Ekime ertelenmesine karar verdi.
Bu arada, akşam saatlerinde Nuriye ve Semih için yapılan dayanışma eylemine yine polis saldırdı.
Açlık grevleri 200 günü geride bırakan iki eğitimcinin karşı karşıya oldukları sağlık sorunlarının ve hayati riskin sorumlusu siyasi iktidardır.
Gülmen ve Özakça derhal serbest bırakılmalı ve görevlerine iade edilmelidir!
OHAL kaldırılmalı, KHK’lar iptal edilmeli, barışın, demokrasinin, adaletin sesi oldukları için işten atılan kamu çalışanlarına tüm hakları iade edilmelidir!
link: Marksist Tutum, Nuriye ve Semih’e Yine Tahliye Yok, 28 Eylül 2017, https://en.marksist.net/node/5911
Amerika’da Mücadele Filizleniyor
Ekim Devrimi 100. Yılında Işık Tutmaya Devam Ediyor