Ekmek parası için 900 kilometre uzaktan, Bingöl’den yola çıkıp Ankara’ya gelen, inşaatta çalışan bir grup Kürt işçi geçtiğimiz haftalarda saldırıya uğramıştı. Haberlere de yansıyan bu acı olay milliyetçiliğin insanları nasıl da çığırından çıkardığını, insanlığından uzaklaştırdığını bir kez daha gösterdi.
Olay Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan bir inşaatta yaşandı. İşçiler çok zor koşullarda çalıştıkları bir günü daha bitirmiş, dinleniyorlardı. Gece saatlerinde 100 kişinin üzerinde bir grup, işçilerin üzerine demir sopalarla, tahtalarla, taşlarla acımasızca saldırdı. Gözü dönmüş grup işçilere saldırmakla kalmadı, bir işçiyi de 3. kattan aşağıya attı. Türlü fiziki işkencelere uğrayan işçiler, bunun yanında bir de psikolojik işkenceye tâbi tutuldular. Her tarafı kırılan, vücutları kanlar içinde kalan işçileri inşaatın dışına çıkaran güruh, küfürler savurdu ve onlara zorla İstiklal Marşı okutarak bozkurt işareti yaptırdı. “Bu ülkeyi terk edin, hepinizi öldürüp soyunuzu kuruturuz” tehditleri yüzünden işçiler memleketlerine geri dönmek zorunda kaldılar.
Nefret öyle boyutlara ulaşmış durumda ki saldıranlar saldırdıkları insanların kim olduğuyla, neden o inşaatta olduklarıyla, neden ailelerini bırakıp Ankara’ya geldikleriyle zerre kadar ilgilenmediler. Onların “Kürt” olması, “terörist” sayılmaları için, nefretin hedefi haline gelmeleri için, linç edilmeleri için yeterliydi.
Umutsuzluk içinde memleketine geri dönen işçilerden biri olayın olduğu gün akli dengesi yerinde olmadığı için ekmek ve yemek verdikleri, yardım ettikleri bir kişinin Nallıhan meydanında “Yaşasın Kürtler” diye bağırdığını anlatıyor. Yaşadıklarının başka bir nedeni olamayacağını söylüyor. Yaşadıklarına inanamayan bu genç üniversite öğrencisi. Okuyabilmek için çalışmak zorunda. Sadece Kürt olduğu için sorgusuz sualsiz linç edilebileceğini, zar zor kazandığı ekmeğini yardıma muhtaç bir insanla paylaşmasının canına mal olabileceğini elbette düşünemezdi. Ama bunlar yaşandı.
Üstelik Ankara’da yaşanan bu olay milliyetçi saldırganlığın ne ilk ne de sonuncu örneği. Kışkırtılan milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı halkları birbirine düşürmeye devam ediyor. Milliyetçilik belası Türk emekçilerin büyük bir bölümünü esir almış durumda. Bu ülkede telefonda ailesiyle Kürtçe konuştuğu için öldürülen gençler var!
İşte milliyetçi kışkırtmalar böyle sonuçlara yol açıyor. Bunun ekmeğini ise egemenler yiyor. Milliyetçilik işçilerin, emekçilerin gözlerini kör ettikçe ne dizginsiz sömürünün ne akan kanların hesabı sorulabiliyor. Halklar kardeş olduklarının farkına varsa, işçiler dayanışma içinde olsa bu düzen böyle gider miydi? Her yerde yoksulluk, açlık, savaş, yıkım varken bir avuç egemen dünyanın tüm zenginliklerine el koyabilir miydi? İşçilere, emekçilere milliyetçilik değil, kardeşlik ve dayanışma gerekli. Milliyetçiliğe prim vermeyelim.
link: Gebze’den bir metal işçisi, İşçilere Milliyetçilik Değil Kardeşlik Lazım, 7 Temmuz 2017, https://en.marksist.net/node/5732
Kapitalizm Hayatı Cehenneme Çeviriyor
“Güzellik” Tuzağı