Adana’nın Aladağ ilçesinde 29 Kasım 2016 tarihinde bir yurtta çıkan yangında 11’i kız öğrenci, 1’i eğitmen olmak üzere toplam 12 kişi yaşamını yitirmişti. Pencereden atlayarak kurtulan yaralı 22 öğrenci de hastaneye kaldırılmıştı. Okutabilmek için tek çare olarak gönderdikleri cemaat yurdunda çıkan yangın sonucu çocukları yanarak can veren aileler perişan olmuştu.
Yangından sonra yaralı olarak kurtulan diğer çocukların, ailelerin anlattıkları ve bilirkişi raporları yangının göz göre göre gerçekleştiğini ve yurt yönetiminin hiçbir güvenlik önlemi almadığını gösteriyor. Bina içindeki merdivenlerin ve çatının ahşap olması, bina içinde yeterli miktarda yangın söndürme tüpünün olmaması faciaya davetiye çıkarmış. Yaralı olarak kurtulan öğrenciler yangın merdiveninin 2 yıldır kilitli olduğunu ve kapısında kolunun bile bulunmadığımı söylüyorlar. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün çocukların cesedinin yangın merdiveninin kapısının yakınında bulunduğunu söylemesi, kurtulan çocukların pencereden atlayarak hayatta kaldıklarını anlatması da aslında kurtulabilecek o küçücük canların göz göre göre nasıl ölüme gönderildiklerini gösteriyor.
Aladağ ilçesi dağ ve orman köylerinden oluşan bir ilçe. Buradaki halk geçimini ormanda odun toplayarak, hayvancılık ve bahçecilik yaparak, krom madenlerinde çalışarak sağlıyor. Köy okullarının kapatılması ve eğitimin ilçede yapılması, köylerden ilçeye ulaşımın sınırlı olması ve servis imkânının pahalı olması nedeniyle çocuklarını okutmak isteyen aileler onları ilçede bulunan yurtlara yerleştiriyorlar. Aladağ ilçesinde hizmet veren devlet yurdunun çürük olduğu gerekçesiyle yıkılmasının ardından aileler çocuklarını devletin yönlendirmesiyle Süleymancılar diye bilinen cemaat yurduna yerleştirmek zorunda bırakılmışlar. Yerleştirmek istemeyen aileleri de bizzat İlçe Milli Eğitim Müdürü konuşarak ve “çocuklarınız benim güvencem altında” diyerek ikna etmiş. Erkek olduğu gerekçesiyle bir babanın çocukların yaşadığı yeri görmesine izin verilmemiş.
30 Mayısta ilk duruşması gerçekleştirilen dava öncesinde aileler, yangından şikâyetçi olmamaları için ikna edilmeye çalışılmış. Eğer şikâyetçi olmazlarsa ailelere çocuklarının ücretsiz eğitim almalarını sağlayacakları vaat edilmiş. Kendi rızaları ve bilgileri olmadan çocukları ölen ailelerin banka hesaplarına 30 bin lira, yaralanan ailelere ise 10 bin lira para yatırılmış. Bir başka mağdur aile ise köylerine gelenlerin para teklif ettiğini, onları tehdit ve rahatsız ettiğini söylüyor. Facianın üzerini kapatmak ve gerçek sorumluların ceza almasını önlemek isteyenler ailelerin yoksulluğunu ve ihtiyaçlarını kullanmaktan çekinmiyorlar. Yangında ölen çocukların bulunduğu yurdun 3. katının kaçak olması, kovuşturma sürerken yurdun yıkılarak delillerin karartılması da konunun örtbas edilmek istendiğini, devletin de buna göz yumduğunu gösteriyor.
Bu yurtlarda kalan öğrencilerin aileleri yoksul aileler ve okuyabilmeleri için çocuklarını bir umutla bu yurtlara gönderiyorlar. Yangında yitip giden canlarının, çektikleri acıların sorumlularının yargılanmasını ve ceza almasını istiyorlar. Fakat her şeyin ayan beyan ortada olduğu bu katliamda bile bunca yolsuzluk ve haksızlık yapılabiliyor.
Yoksul ailelerin çocuklarının kaldığı tarikata ait yurtlarda bu ilk facia değil ve sonuncusu da olmayacak. Devlet ailelerin çocuklarının emanet ettiği bu yurtları hiçbir şekilde denetlemediği gibi, yaşanan faciaların üzerinin örtülmesine de engel olmuyor. Yandaş sermaye gruplarını, tarikatları her koşulda korumak için seferber olan iktidar sahipleri için insan canının, ailelerin acılarının ve çaresizliğinin hiçbir önemi yok.
link: Sarıgazi’den bir işçi, Aladağ: Göz Göre Göre Ölen Çocuklar, 7 Haziran 2017, https://en.marksist.net/node/5683
İngiltere’de Seçim ve Kapitalist Çürüme
İşçi Sınıfının Şairi Nâzım Hikmet