Bir patron örgütü olan TÜSİAD, geçtiğimiz Aralık ayında yabancı bir şirketle birlikte “Women Matter” adıyla bir rapor hazırladı. TÜSİAD patronları bu raporla hedeflerini şu şekilde ifade ediyorlar: “Daha fazla kadın çalışan, daha fazla kârlılık!” Yayınlanan raporda kadınların işgücüne katılım oranının artmasıyla GSMH’nin %20 kadar artabileceği vurgulanıyor. Şirketlerin zenginleşmesinin kadınların işgücüne daha fazla katılımıyla mümkün olduğu sık sık belirtiliyor. Yani işçi sınıfının kadınlarının onlar için kâr getiren birer üretim aracından başka bir şey olmadığını açıkça dile getiriyorlar. İşte emekçi kadınların önemi!
Raporun açıklanmasından sonra da bir açık oturum düzenleyen Türkiye’nin en büyük sermayedarları, emekçi kadınlar üzerine açıklamalar yapıyorlar. Bir bankanın kadın yöneticilerinden biri, çalıştığı için çocuklarıyla yeterince ilgilenemeyen, okula başladıklarında yanında olamayan, karne gününe gidemeyen annelerin olduğunu üzülerek(!) ifade ediyor ve bu durumun değişmesi gerektiğini nasihat ediyor. Uzun çalışma saatleri, gece vardiyaları emekçi kadınların sorunlarının başında geliyor. 12 saat çalışan bir anne çocuğuna yeterince zaman ayırabilir mi? Bugün çalışan bir anne, çocuğu hastalandığında patrondan eğilip bükülmeden izin alabilir mi? Ya da çocuğunun karne gününde, okula başladığı ilk günde yanında olmak isteyen bir işçi anneye patronu veya müdürü ne cevap verir? Elbette bu durumun değişmesi biz emekçi kadınların en önemli taleplerindendir. Peki, bu talebin bir patronun ağzından çıkması ne ifade ediyor. Hiçbir şey!
Daha önce de defalarca patronların bu tarz açıklamalarına şahit olduk. Patronların yaptıkları tam anlamıyla ikiyüzlülük! Kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının zorluklarının sebebi kendileri ve sömürü düzenleri değilmişçesine timsah gözyaşları döküyorlar. Onlar bu şekilde duygu sömürüsü yaparken, gün geçtikçe kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşıyor, sömürü katmerleşiyor. Çalışma saatleri uzarken, ücretler gün geçtikçe eriyor. Tüm bunlar patronlar sınıfının bu “duyarlı” açıklamalarının ne denli samimi olduğunu ortaya çıkarmıyor mu?
Başka bir yönetici ise Türkiye de her 100 kadından 36’sının şiddet gördüğünü ve öncelikle bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğini vurguluyor. Ancak bizler biliyoruz ki giderek çürüyen bu sömürü sistemi devam ettikçe kadına yönelik şiddet de devam edecek. Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz her geçen gün artıyor. 2016’da 328 kadın öldürüldü. Belki de bilmediğimiz, duymadığımız yüzlercesi daha var. Evet, kadına yönelik şiddet önemli bir toplumsal sorunu oluşturuyor. Peki, bu sorunu var eden ve azdıran bu efendilerin sistemi değil mi? Hamile kadının sokağa çıkmaması gerektiğini söyleyen, kıyafetini beğenmediğiniz kadınlara mırıldanın diyen, tecavüz edilen kadınların tecavüzcüsüyle evlendirilmesini savunan patron temsilcilerinin ve hükümet yetkililerinin açıklamaları bu sorumuza cevap oluyor.
Sınıf bilinçli işçiler patronların bu süslü cümlelerine kanmaz. Patronların, kârlarını arttırmaktan başka düşündükleri bir şey yoktur. Kadınların ne kadar değerli olduklarından bahsederler, ancak onlar için işçi sınıfının kadınlarının tek anlamı ucuz işgücü olmasıdır. Bir erkekle eşit iş yapan kadına eşit ücret dahi vermezken, kadın erkek eşitliğinden dem vururlar. Emekçi kadınlar iliklerine kadar sömürülür ama eşit işe eşit ücret vermezler. Emekçi kadınlar hem evde hem işte hem de sokakta her türlü şiddete maruz bırakılır, sözü dinlenmez, düşüncesi önemsenmez. Bu sistemin işçi sınıfının kadınlarını mahkûm ettiği yaşam ortadadır. Bu yüzden kadınların kurtuluşu ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle mümkün olacaktır!
link: Sefaköy’den bir kadın işçi, Patronların Gözünden Emekçi Kadınların Önemi, 21 Ocak 2017, https://en.marksist.net/node/5468
10 Yıldır Hrant Yok, Adalet Yok!
Gerçekler Direngendir!