7 Haziran seçimlerinden bu yana AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan’ın dilinden “yerli ve milli” sözü düşmüyor. Peki, nedir bu “yerli ve milli”lik? “Yerli ve milli” derken neyi kastediyorlar, nasıl bir Türkiye istiyorlar? Kerem Dağlı ’nın Marksist Tutum’daki yazısında detaylı olarak değinilmiş konuya. 7 Haziran seçimlerinden sonra milliyetçiliği kışkırtarak, savaş atmosferi oluşturarak HDP’yi zayıflatmak ve kendi amaçlarını gerçekleştirmelerine taş koyacak her türlü engeli ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bunun için de kitleleri etkileyecek bir söyleme ihtiyaçları vardı. İlk olarak “yerli ve milli 400 milletvekili” istediklerini söyledi Erdoğan. Ardından “milli değerlerimize uygun yerli anayasa” diyerek başkanlık sisteminin önünü açacak yeni anayasa için kitleleri ikna etmeye çalıştılar. Bunlarla da bitmiyor; akademisyen, öğretmen, öğrenci, basın ve nerdeyse her şeyin “yerli ve milli”sini oluşturmaya çalışıyorlar.
7 Haziran yenilgisinden sonra hem içeride hem de dışarıda savaşı kışkırtarak kitlelerde bir korku atmosferi oluşturdular. Türklerin ve Sünni Müslümanların birleşmesi gerektiğini söyleyerek kitleleri kendi politikalarına ikna etmek istiyorlar. Buna karşı çıkan herkesi de “vatan haini”, “milli değerleri hiçe sayan” olarak yaftalayıp linç kampanyaları başlatıyorlar. Bir taraftan da Sancaktepe’de olduğu gibi yarışmalar, kampanyalar düzenleyerek, vakıflarda, okullarda “milli, yerli ve şuurlu” yeni nesiller yetiştirmeye çalışıyorlar. Aslında hükümetin politikalarını sorgulamayan, itaatkâr, kanaatkâr, haklarını bilmeyen ve bunun için mücadele etmeyen bir nesil oluşturmak istiyorlar.
Tüm bunlar artık her yerde karşımıza çıkarken geçtiğimiz günlerde internetteki haber sitelerine “pelikan dosyası” diye bir yazı düştü. Bu yazıda Davutoğlu “Hoca”, Erdoğan ise “Reis” olarak geçiyordu. Yazının içeriğinde ise bunlar arasındaki iktidar çatışması anlatılıyordu. Kürt sorunundan 17-25 Aralık operasyonuna, Suriye sorunundan göçmen pazarlıklarına kadar birçok meselede nasıl birbirlerinin kuyularını kazdıkları anlatılıyordu. Bu haberler yayınlandıktan sonra ise acaba gerçek mi yalan mı diye düşünmeye fırsat bulamadan Davutoğlu Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından partisinin olağanüstü kongreye gideceğini ve kendisinin aday olmayacağını açıkladı. Bunun kendi isteğiyle değil bir zaruret yani zorunluluk olduğunu söyledi. Peki, burada şu sorunun insanın aklına gelmesi gerekmez mi? Acaba Davutoğlu ve ona destek veren milletvekilleri, yazarlar, iş adamları vb. yerli ve milli değiller miydi? Buradan da anlıyoruz ki asıl amaç yerlilik veya millilik değil aslında. Erdoğan kendi iktidarını, yani kurmak istediği başkanlık sistemini hayata geçirmek için bir yandan kitlelerin milliyetçi duygularını kışkırtırken, diğer taraftan bu uğurda geçmişte yerli ve milli olarak gösterdiği dava arkadaşlarını bile harcayabiliyor.
Biz sınıf devrimcilerine düşen görev “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” söylemleriyle milliyetçiliği kışkırtan egemenlere karşı işçi sınıfının uluslararası sosyalist mücadelesini örgütlemek ve yükseltmektir.
link: Sarıgazi’den bir grup MT okuru işçi, “Hoca” Yerli ve Milli Değil miydi?, 11 Mayıs 2016, https://en.marksist.net/node/5107
3. Dünya Savaşı Yeni Biçimler Altında Yürüyor
Göç, Mülteciler ve Kapitalizm