Merhaba Marksist Tutum okurları. Ben, İstanbul Üniversitesinden Marksist Tutum okuru bir öğrenciyim; sizinle üniversitede yaşadığım bazı olayları paylaşmak istiyorum. Okullar açılıyor; önümüzdeki dönemde geçen yıllardakilerin benzeri sorunlarla karşılaşacağız.
Üniversitede arkadaşlar çeşitli standlar açıyorlar. Bu standlarda çeşitli kitaplara, dergilere, kimi sitelerden indirilmiş yazılara ulaşmak mümkün. Bu standlarda gelişen tanışıklıklar üzerinden Marksist fikirler ve politik güncel meseleler üzerine tartışma fırsatı buluyoruz. Ben de kendi sınıfımdan öğrencileri açılan standlara götürüp kitapları tanıtmak, yazılar vererek ve tartışarak onların bu konular hakkındaki görüşlerini öğrenmek istedim.
Fakat toplum olarak öyle bir baskı altına alınmışız ki, politik meselelerin konuşulduğu, hatta politik ortamı çağrıştıran şeyler gördüğümüzde öcüden korkar gibi korkup kaçıyoruz. Standlardan birine götürdüğüm arkadaşların verdikleri tepkiler, genelde gençliğin ve özelde üniversite gençliğinin ne hale geldiğini gösteren ibretlik bir örnektir. Arkadaşlar stand açılan masaya geldiklerinde, asılan birkaç pankart ve afiş gördüler; daha sonra ise yaygarayı kopardılar. İlk tepkileri “bizi buradan götür” oldu. Ve başladılar bana ders vermeye: “Sen nasıl buralara gelirsin, ne işin var senin politikayla, okul hayatını nasıl tehlikeye atarsın” vb. laflar ettiler. İnanın bu tepki beni çok şaşırttı. Öyle bir tepki gösterdiler ki, “acaba ben bu arkadaşları bilmeden yanlış bir yere mi getirdim” diye sordum kendi kendime. Sonuçta öğrenciyiz ve büyük çoğunluğumuz yarın sömürülen işçiler olacağız. Politikayla ilgilenmeyip de ne yapacağız? Elbete kendi sınıfımızın kurtuluşu için politika yapacağız; üstelik doğru politik bir çizgiyle…
Burjuva sistem, özellikle 12 Eylül askeri darbesinden sonra öyle bir toplum oluşturdu ki, kör, sağır ve dilsiz. Biz genç kuşaklar, geçmişteki mücadelelerden habersiz büyütüldük; 1980 öncesi bize hep “anarşi ve terör” olarak anlatıldı. “Kardeş, kardeşi öldürmüş” falan… Üzerimizde büyük bir baskı kuruldu; korkutulduk, sindirildik, kafamızı kaldırdığımızda ise sürekli tehditlerle karşılaştık. Böylelikle ortaya tarih bilinci olmayan, sınıf bilinci olmayan, korkak bir gençlik çıktı. Her şeyden korkuyoruz; ama korkunun ecele faydası yok!
Öyle ya, insan bir pankart gördü diye korkar mı? İşte gençliği böylesine bir duruma getirmiş bulunuyor burjuva sistem. Arkadaşlarım “bizi buradan götür” dediklerinde aklıma korku filmleri geldi; hani bir yerlere gidilir ve çok ürkütücüdür ve ilk tepki “buradan gidelim” olur. Oysa gittiğimiz yer okulun kampüsü ve oradaki insanlar da aynı sınıflarda ders gördüğümüz arkadaşlarımız. Böylesine nasıl yabancılaşır insan?
Burjuvazi biz genç kuşakları tarih hafızasından yoksun bırakmadı sadece; sistemin selameti için bizleri kör de yaptı. Öğrencilere sürekli siyasetle uğraşmamaları, okullarını bitirip hayata atılmaları, kariyer yapmaları ve anne babalarını mutlu etmeleri anlatılır. Öyle bir koşullandırılmışız ki, siyasetle uğraşmak, okul hayatının ya da geleceğimizin son bulması demek! Öyle ya, siyasetle uğraşmakla “okuyup adam olma”yı boşa harcamış oluyoruz! Ailelere öğretilen de bu; hatta burjuvazi bir anlamda tehditler savuruyor bize: “sakın ha, siyasetle uğraşayım demeyin, yoksa…” Dolayısıyla ailelerimiz de, “kızım şunu yapma, oğlum kimseye bulaşma; dersine bak; kimselerle alakadar olma; sakın ha, siyasete bulaşıp geleceğini tehlikeye atma” gibi baskılarda bulunuyorlar. Yani öğrenci dediğin bir nevi robottur; toplumda olup biten onu ilgilendirmemeli; her şeye seyirci kalmalı! Evden okula, okuldan eve, düz bir çizgi… Bizleri sürekli yarıştırıyorlar; ders, ders… Böylelikle kafamız sürekli burjuva fikirlerle dolarken, her şeye duyarsız, korkak insanlar olup çıkıyoruz.
Peki dedikleri gibi, geleceğimizi garanti altına alabiliyor muyuz? Yani “adam” olabiliyor muyuz? Kapitalist sistemde çarkların bir dişlisi olduğumuzu biliyorum; eğer “adam olmak” buysa… İş konusuna gelince; her sene üniversiteden çıkan binlerce kişi boşta geziyor. Demek ki anlatılanlar gerçek değil masal. Böylelikle bir kez daha görmüş bulunuyoruz ki, burjuvazi kendi kurumları aracılığıyla insanları birer köle haline getiriyor. Hele üniversiteler… Bu burjuva kurumlar, taze ve gencecik beyinleri zehirleyerek kendi ideolojisiyle dolduruyor. Gençler bu kurumlar aracılığıyla “ölü beyinler” olarak çıkıyor üniversitelerden. Bu okumayalım anlamına gelmiyor; elbette okuyalım. Okuma hakkını da işçi sınıfını mücadeleyle kazanmıştır; ama okurken burjuvazinin masallarına da inanmayalım. Ve “adam olmak” burjuva üniversitelerine gitmek değildir; insan ancak komünist bir bilinçle kendi özüne kavuşabilir. Bu uğurda, Marksist fikirleri öğrenmeli, kendimizi geliştirmeliyiz.
link: İstanbul Üniversitesinden MT okuru bir öğrenci, Üniversiteler Açılırken, 24 Eylül 2004, https://en.marksist.net/node/460
Sermaye ve Eğitim
Savaş ve Barış