Suriyeli mülteci bir küçük kız çocuğu fotoğrafta; durakta bekleyen otobüsün arkasına geçmiş, egzoza uzattığı küçücük ellerini ısıtıyor, üzerinde yazdan kalma kıyafetiyle İstanbul’un işlek caddelerinden birinde. Bu fotoğraf “egzoz dumanı ile ısınan kız” başlığı ve üç satır haberle yayınlandı gazetelerde. Bu haberi okuduğumda tüylerim ürperdi. Bir acı kapladı yüreğimi. İşçi ve emekçiler için savaşın gerçek yüzü bu işte: Açlık, yoksulluk, sefalet, perişanlık, çaresizlik…
Bu fotoğraf karşısında insan olan herkesin vicdanı sızlar. “Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Bu savaşlar niye var? Neden küçücük bedenler karakışta çaresizlik içerisinde soğuktan donuyorlar?…” diye daha pek çok soru soruyorum ve herkes de sormalı diye düşünüyorum. Bu dünyada birileri zevkusefa içerisinde saraylarda yaşarken, neden birilerinin evleri başlarına yıkılıyor, tepelerine bombalar yağdırılıyor? Bu nasıl adalet? Bu nasıl vicdan? Neden bu zulmü hep yoksul emekçiler yaşıyor?
Çünkü yaşadığımız düzenin adı kapitalizm. Her şey kâra ve çıkarlara dayalı. Kapitalizmde adalet ve vicdan aramak boşuna. Her gün binlerce insanın savaşlarda evsiz barksız kalması, milyonlarcasının göçe sürüklenmesi, çaresizlik içindeki kadınların fuhşa sürüklenmeleri, köle pazarlarında satılmaları, annesiz-babasız kalan çocukların sokak ortasında biçare kalmaları egemen sınıfın umurunda mı? Hayır, değil! Vicdanları kör, sağır olan egemenlerin umurunda olan tek şey çıkarlarıdır. Dünyanın tepesine oturan bir avuç asalak emperyalist-kapitalistin derdi nüfuz alanlarının, enerji kaynaklarının, petrolün vs. nasıl paylaşılacağıdır.
Bu zulmü yoksul halklara reva gören egemen sınıflardan fotoğrafta gördüğümüz çocuğa yardım elini uzatmalarını bekleyebilir miyiz? Onlar ancak timsah gözyaşları dökmesini bilirler. O fotoğraf kapitalizmin insanlığı düşürdüğü durumun cisimleşmesidir. Çürümenin, insanlık onurunun hiçe sayıldığının, çaresizliğin fotoğrafıdır… Bu fotoğraf karşısında insan, insan olmaktan utanıyor. Ne yazık ki o fotoğraftaki kızın çaresizliği tekil bir sorun değil. Bugün milyonlarca insan dünyanın bir yerlerinden başka yerlerine daha iyi bir yaşam umuduyla ve en azından hayatta kalabilmek için göç ediyor. Ama sonuç ortada, kapitalizmin sunduğu yaşam bu işte… Bunca zulüm karşısında sessiz kalmamalıyız artık! Sağır kulakların duymasını, görmeyen gözlerin görmesini sağlamak, buz tutan vicdanlara seslenmek boynumuzun borcudur! Bu bezirgân saltanatı, bu zulüm daha fazla sürmesin diyedir kavgamız!
link: Tuzla’dan MT okuru bir kadın işçi, Savaştan Kaçılsa da Yaşam Savaşından Kaçılmıyor, 2 Aralık 2014, https://en.marksist.net/node/3796
G20 Zirvesi ve Kızışan Emperyalist Kapışma
Burjuvazinin “İnsan Hakları” Sahtekârlığı