Kardeşler katliam devam ediyor. Bizler bu sayfalarda mutluluklarımızı, umutlarımızı ve herhalde en çok da acılarımızı paylaşıyoruz. Yine bir “kazayı”, yine bir işçi kardeşimizin yaşam mücadelesi verirken acı bir şekilde yaşamını yitirişini sizlere duyurmak, bu acıdan gerekli dersleri çıkarmak ve kapitalizme öfkemizi diri tutmak için bu satırları yazmaya çalışıyorum.
Tarih 19 Ağustos 2004, adres Gebze Çayırova mevkiinde kurulu Çayırova Boru fabrikası. 07.00–15.00 gündüz vardiyasına gelen işçiler arasındadır Ahmet Sağlam. İşbaşı yapılır ve görev yeri olan boru istiflerinin bulunduğu yere geçip çalışmaya başlar. Saat 10.30’da istifteki boru paketlerinden birinin bağlarının kopması sonucu yuvarlanan borular arasında sıkışır. Yardım ister, sesini kimseye duyuramaz. Tek başına çalışmaktadır. Çalıştığı fabrika gürültü düzeyinin yüksek olduğu bir metal fabrikasıdır. Saat 11.00’da arkadaşları yemeğe gittiklerinde de fark etmezler Ahmet’in yokluğunu. Saat 15.00 olur, vardiya biter ve işçiler kart basıp, servislere binip evlerine giderler. Yine Ahmet’in yokluğu kimsenin dikkatini çekmez. 15.00’da ikinci vardiyaya gelen vardiya amiri işinin gereği boruları kontrol için gittiği istifin yanında Ahmet’i boruların altında sıkışmış olarak bulur. Ve kaza geçirdikten beş-altı saat sonra Ahmet hastaneye kaldırılır. Bir gün yoğun bakımda kaldıktan sonra ölür.
Daha önce de benzer kazalar yaşanmış ve bu tip yerlerde işçiler yalnız çalışmak istemediklerini işverene bildirmişlerdir. Ama “nedense” işveren bu talepleri her zamanki gibi duymazdan gelmiş, kulak tıkamıştır. Bu fabrika da Kroman Çelik bünyesindeki fabrikalardan biridir. Hatırlarsanız aynı grubun fabrikalarından Yücel Boru’da 20 Nisan 2004’te meydana gelen benzer bir kazada, bir işçi, takozun kırılması sonucu yuvarlanan borular altında kalarak can vermişti. Aynı gruba bağlı bir diğer fabrikada, iki vincin çarpışması sonucu vinçten düşen bir vinç operatörü 5 Ocak 2004’te yaşamını yitirmişti. Bir başkasında, 18 Ekim 2003’te oksijen tüpünün patlaması sonucu iki kaynakçı parçalanarak ölmüştü. Bu kazadan yaklaşık bir ay kadar önce, yani Eylül 2003’te, arızalı olan vinç tamir edilirken halatın kopması sonucu vincin kancası orada bulunan bir işçinin kafasına düşerek kardeşimizin olay yerinde feci şekilde ölmesine neden olmuştu. Olayın ardından “ihmali görülen” dört işçi gözaltına alınmıştı.
Tüm bu yaşananlardan sonra işverenin tek yaptığı, fabrikalarda işçileri üç günlük bir eğitimden geçirmekten ibaretti. Öyle ya, ölenler cahilliklerinden ölmüşlerdi! Onlar yeterince eğitilirlerse ölmemeyi öğrenebilirlerdi! Ya da bu sayede birilerinin gözünü boyamak, işçilerin sesini çıkarmadan çalışmasını sağlamak mümkün olurdu. Patlayan tüplerin gerekli standartlara uymadığını kimse fark etmez, bundan “kimin, nasıl” (!) bir çıkarı olduğunu kimse sorgulamazdı. İstifteki boruların ağırlığı altında kırılan tahta takozlar, parçalanan bağlar yerine belki maliyeti daha yüksek ama dayanıklı malzemeler kullanılmasını istemek kimselerin aklına gelmezdi. Yeni işçiler işe almak yerine, varolan yetersiz sayıda işçiyi 16 saat çalıştırmanın iş kazalarına davetiye çıkardığı da belki kimselerin dikkatini çekmezdi. (Örneğin vinç kazası gece olmuştu ve operatörler uzun bir süredir günde 16 saat çalışıyorlardı.)
Listeyi uzatmak kuşkusuz mümkün. Bu grup bünyesindeki bütün işletmeler sendikalı olmasına rağmen işveren bu kadar rahat davranabilmektedir. Fabrikalarda Birleşik Metal İş, nakliye şirketinde ise Nakliyat İş, yani grup bünyesinde DİSK örgütlüdür. Fakat tüm bu yaşananlara rağmen işletmede işler “aksamadan” sürmektedir. Ne yazık ki bu yaşananlar ne bu işyerlerinde çalışan kardeşlerimizin ne de örgütlü oldukları sendikanın ciddi bir tepkisine neden olmuştur. Ciddi hiçbir önlemin alınmadığı işyerlerinde aynı koşullarda çalışılmaya devam edilmektedir. “İş kazalarının” kanıksandığı, günlük olaydan sayıldığı bu işyerlerinde artık ölümle sonuçlanan iş kazaları da kanıksanır olmuştur. Ve yine ne yazık ki bu tekil bir örnek değildir. Bu, yaşananlara genel bir örnek teşkil etmektedir. Geçmişte madencilik sektöründe yaşananlar daha sonra tersanelerde yaşanmaya başlanmıştı. Şimdi metal sektöründe de bu acımasız koşullar hüküm sürüyor. Günbegün, sektör be sektör işçi sınıfının koşulları ağırlaşmakta ve kapitalist düzen tüm acımasızlığıyla, tüm çıplaklığıyla bizlerin karşısına dikilmektedir.
Bu yaşananlar, burjuvazinin, kapitalizmin özü gereği ne denli vahşileşebildiğini, daha fazla kâr adına bizleri nasıl kolayca ölümle yüz yüze bıraktığını gösterir. Yaşanan tüm bu “kazalardan” sonra burjuva devletin savcıları kazaların olduğu yerlere gelip tahkikat yapmış fakat hiçbir şey değişmemiştir. Bu da göstermektedir ki biz işçiler patronlardan ya da onların devletinden koşullarımızın iyileştirilmesini, “haklarımızın” verilmesini beklemekle yetinemeyiz. Tek güveneceğimiz kendi sınıfımızın gücü, kendi mücadele azmimiz ve sınıfımızın bilimi ışığında yürüteceğimiz uluslararası mücadeledir. Kapitalizmi yıkmadıkça yeryüzünde mutluluğun hakim olduğu bir yaşam mümkün değil. Kapitalizmin bizlere sunduğu sefalet, yokluk, bin bir çeşit acı ve mahrumiyet kapitalizmle birlikte dünyamızdan defedilmedikçe insanlık için güzel, mutlu, yaşanası günler başlamayacak.
Yeryüzünde kapitalizmin son kalesi de yıkılmadıkça işçi sınıfına rahat yüzü yok!
Kahrolsun kapitalist sömürü düzeni!
Ya sosyalizm, ya barbarlık!
link: Gebze'den MT okuru bir metal işçisi, Kardeşler Katliam Devam Ediyor!, 21 Ağustos 2004, https://en.marksist.net/node/355
NATO Zirvesinin Ardından
Çin'de "Sosyal Olarak Savunmasız Grupların" Durumu