Putin’in Rusya’sı; Yunanistan ve euronun krizi; Mandela’nın mirası; savaştan bağımsızlığa Kosova; Bosna ve Sırbistan; Londra ve finansal kriz; dünyanın en yalıtık ülkesi Kuzey Kore; Gürcistan: Özgürlük rüyasının sonu; Kuzey İrlanda: barışa giden yol; büyüyen ve değişen Çin; İsrail ve Filistin; bağımsızlık yolunda İskoçya; Erdoğan ve Anadolu Kaplanları; devrimden sonra Libya…
Sıralanan bu başlıklar politik makale başlıkları değil. Bunlar turistik turların isimleri. Havai Adaları’nda, Florida’da ya da Maldivler’de geçirdiği tatillerden sıkılmış, eksantrik arayışları olan, politikaya meraklı ve sıradışı aktivitelerle tatmin olmak isteyen zenginler için son birkaç yıldır yeni bir turizm konsepti oluşturulmuş durumda. İngiltere merkezli uyanık ve fırsatçı bir turizm şirketi “politik turlar” adı altında dünyanın pek çok bölgesine politik içerikle süslenerek çekici hale getirilmiş seyahatler düzenliyor.
Bir politik tur grubunda 8 ilâ 14 kişi arasında zengin şahsiyet yer alabiliyor. Politik seyahat grubuna katılan elitlerin arasında yer alabilmek için uçak ve diğer ulaşım masrafları hariç binlerce sterlin para yatırmak gerekiyor.
Politikaya ve dünyadaki güncel gelişmelere meraklı zenginler, farklı hazlar peşinde koşan burjuvalar, yatırım yapmayı düşündükleri ülkeye dair bilgi edinmek isteyen sermayedarlar, cüzdanı şişkin burjuva akademisyenler, gazete köşelerinde gezdikleri ülkeler üzerine ahkâm keserek para kazanan burjuva köşe yazarları gibi elitlere hitap ediyor bu turlar.
Turizm şirketi, kendi web sitesinde, düzenlediği politik turların, güncel gelişmeler ve politika konusunda ihtiraslı bir merak taşıyan gezginler için “devrimci” bir konsept olduğunu söyleyerek yaptığı işi pazarlıyor. Malûm, dünyanın her yerinde kapitalistler, kendilerine para kazandıracak yeni tasarladıkları her malı “devrim” kavramını kullanarak pazarlamayı adet edinmiş durumdalar.
Turlar genellikle gidilen ülkenin ekonomisi hızla büyüyen yatırım bölgelerinden başlıyor. Ülkenin siyasi geçmişi, ekonomik yapısı, güncel politik dengeleri, krizleri, sosyal ve siyasal çelişkileri anlatılıyor. Yakın geçmişte çatışmaların ve savaşların yaşandığı bölgeler tur programları arasında yer alıyor. Gidilen ülkede, politik analizler yapan gazeteci ve yazarlar tura katılanlara brifing veriyor. Brifinglere hem mevcut iktidarın yandaşı hem de muhalif ünlü gazeteciler ve akademisyenler dâhil ediliyor. Böylelikle dünyanın parasını bayılıp tura katılan elitlerin kendilerini daha ayrıcalıklı hissetmeleri de sağlanıyor.
Türkiye turu: Erdoğan ve Anadolu Kaplanları
Türkiye’ye yönelik politik tura, “Erdoğan ve Anadolu Kaplanları” adı verilmiş. Tur tanıtımının girişinde muhafazakâr ve dindar lider Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde Türkiye’nin önemli bir değişim sürecinden geçtiği ve bölgesinde önemli bir güç haline geldiği; protesto dalgasının ve yolsuzluk skandallarının Türkiye’nin ilerlediği istikamet konusunda Türkiye içinde ve dışında pek çok soru işareti yarattığı belirtiliyor. Tur iki aşamadan oluşuyor. İlk 8 günlük aşama Türkiye’nin batısında geçiyor. Tur, AKP’nin kalesi olduğu belirtilen Konya şehrinde başlıyor. Konya’nın Türk siyasetinin dönüşümünü sağlayan “devrimi” görebilmek için fevkalâde bir yer olduğu, muhafazakâr dini değerlerle iş dünyası ve ticaretin ittifakının bu şehirde somutlandığı anlatılıyor. Tarihi ve dini mekânların yanı sıra kentteki bir aile ziyaret edilerek “sıradan” insanların yaşam tarzı gözlemleniyor. AKP’nin bu insanlar nezdinde nasıl popüler olduğu öğreniliyor. Tanınmış akademisyenler dinin siyasetteki yerini tur katılımcılarına anlatıyor.
“Hızla büyüyen ve küresel başarılar elde eden aile şirketlerinin, ülke ekonomisinin dönüşümünü nasıl sağladığı” inceleniyor. Sanayi bölgesi geziliyor, bazı başarılı şirketler ve yerel otoriteler ziyaret ediliyor.
Ankara’da Anıtkabir ziyaretini, Atatürk ve Türk milliyetçiliği üzerine ve Türkiye’de insan hakları üzerine verilen dersler takip ediyor. AKP’li bir milletvekilinin rehberliğinde TBMM geziliyor. Meclis’te CHP ve BDP gruplarıyla da görüşülüyor.
Ankara’dan trenle İstanbul’a geçiliyor. İstanbul’da ekonomik büyümenin ve hızlı kentleşmenin izi sürülüyor. Boğazın her iki yakasında yapılan gözlemler, lüks bir restoranda yenilen yemek ve Ümraniye’de bir ailenin evine yapılan ziyaret aynı güne sığdırılıyor. Eh, zenginlere varoş göstermemek olmaz! Ertesi günkü programda Gezi protestoları, yolsuzluk skandalları, Soma katliamı (bu konunun da hemen programa eklendiğini belirtelim!) ve sonrasında gelişen protestolar anlatılıyor. Tesettür giyim üreten bir moda evi ziyaret ediliyor. İstanbul’un tarihi mekânlarına yapılan ziyaretleri, bazı özel üniversite profesörlerinin gelişen Türkiye ekonomisi, AKP’nin yükselişi ve Anadolu Kaplanları, AB ile ilişkiler gibi konularda yaptıkları sunumlar takip ediyor.
Tura devam etmek isteyenler için ikinci aşama 9. günden sonra başlıyor. Kürt sorununun da ele alındığı ikinci aşamada Diyarbakır, Batman, Hasankeyf, Midyat ve Mardin’e gidiliyor. Bölgenin çok kültürlü yapısını ve tarihsel mirasını öne çıkaran mekânlar geziliyor. Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Bölümünde Kürt dili üzerine çalışmalar yapan bir profesörle buluşuluyor. Tur operatörleri, TC devletinin gazabına uğramamak için olsa gerek, turun ikinci aşamasında, yani Türkiye Kürdistan’ında yaptıkları gezi boyunca hangi politik gündemleri takip ettiklerinden tek kelimeyle bile bahsetmemişler tur tanıtım yazısında. Türkiye turunun reklâmında, bikinili kadınların, tesettürlü kadınların, rock konserlerindeki gençlerin ve camide ibadet edenlerin, kısacası toplumun farklı kesimlerinin yaşam tarzlarından kesitler yansıtan fotoğraflar kullanılmış.
Ağaç gölgesinden deniz manzarasına, cinsellikten maneviyata kadar her şeyi metalaştıran kapitalizm, kendi ürünü olan savaşları, yıkımları, krizleri, yoksulluğu vb. de turistik birer metaya çevirip küresel ölçekte pazarlamaya girişmiştir. Hükümetin saldırganlığı, insan hakları ihlalleri, Gezi eylemlerinde yaşanan ölümler, Soma’da yüzlerce maden işçisinin katli, yaşanan acılar ve protestolar “politik veri” olarak tura katılan zenginlere satılıyor.
Kürt sorunu, on binlerce insanın yaşamına mâl oldu. Milyonlarca insan yaşadıkları topraklardan sürülerek sefalete itildi. Tarifsiz acılar yaşamış milyonlarca insanın duyguları da, tura katılan zenginlerin sofralarına sunulan metalardır artık. Parayı bastırıp bu metaları satın alabilen zenginler, sahip olmanın ve kendilerini ayrıcalıklı hissetmenin hazzını yaşıyorlar. Diyarbakır ve Mardin’i gezen zenginlere sadece bu şehirlerdeki tarihi eserler gösterilmiyor. Yoksul mahallelerde yaşanan sefalet görüntüleri onların seyahatlerinin mezesi oluyor.
Turizm şirketi, tur tanıtımlarında, zenginlere “ekonomik krizle boğuşan aileleri gözlemleme imkânı” sunduğunu açıkça belirtiyor. Bu zenginler, hayvanat bahçesini gezenlerin daha önce hiç yakından görmedikleri hayvanları seyrederken taşıdıkları merak ve heyecanla yoksulları izliyorlar.
Kapitalizm zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumu sürekli derinleştiriyor. Kapitalistler, sistemin yarattığı ekonomik krizleri fırsata çevirirken, artan işsizlik ve düşen ücretler emekçi kitleleri sefalete sürüklüyor. Ve birileri, emekçi kitlelerin sefaletini zenginler için seyirlik bir metaya dönüştürüp bundan yüklüce para kazanıyor. Doğadaki en yırtıcı hayvan bile karnını doyurmak için avlanır. Avını parçalarken bunu izletip hava atmak aklından bile geçmez. Böylesi zalimlikler ancak kapitalist sistemin egemenlerinin harcıdır.
Dünya proletaryasının örgütsüz ve umutsuz bir biçimde geçim derdiyle boğuştuğu günümüz dünyasında o zenginler, dünyanın dört bir yanındaki yoksul mahallelerinde turist olarak fink atabiliyorlar. Yoksulların zorlu yaşam mücadelesini izleyip, seyahat anısı olarak belleklerinde saklamaktan, belki de kendi sınıflarından arkadaşlarıyla ve iş ortaklarıyla muhabbetlerine meze yapmaktan derin bir haz duyuyorlar. Küstahlıklarının ve şımarıklıklarının şimdilik tadını çıkarsınlar. Yoksul emekçi mahallelerine değil adım atmak, yakınından dahi geçmeye cesaret edemeyecekleri günleri de elbet göreceğiz.
link: Serhat Koldaş, Sefalet ve Savaşlar Turistik Metaya Nasıl Çevrilir?, Haziran 2014, https://en.marksist.net/node/3479
Ortadoğu’daki Savaşın Alevi Sorununa Yansımaları
Kapitalizm Bir Suç Bataklığıdır