Bugün Türkiye solunda eğitim sorununun önemini kabul etmeyen kimse yok gibidir. Öyle ki burjuva “solu” da dahil bugün her parti ve her kitle örgütü eğitim sorununun önemini tekrarlamayı adet haline getirmiştir.
Üzerinde bu kadar çok söz söylenen, yazılıp çizilen bu konunun ne anlama geldiğinin yeterince anlaşılabildiğini söylemek ise pek mümkün değildir. Ülkemizde genelde her konu gibi bu konu da karmakarışık edilmiştir. Bu nedenle ben bu yazıda eğitim başlığıyla ilgili çeşitli sorunlara değinmeye ve bu kavramla ilgili önemli gördüğüm bazı noktaları açıklığa kavuşturmaya çalışacağım.
Sorunu bir bütün olarak kavrayabilmemiz için öncelikle sormamız gereken birkaç soru bulunmaktadır. Bugün Türkiye’de eğitim sorunundan bu kadar çok söz edilmesi ve eğitim kavramının önemi nereden gelmektedir? Eğitim sorunuyla somut siyasi görevler arasındaki ilişkiler nasıl kavranmalıdır? Bu soruların cevabı zor olmamakla birlikte, içinde bulunduğumuz somut durum ve bu mevcut durumdaki temel görevlerimizin kavranmasında yatar.
Türkiye’de somut durum hakim sınıfın emekçi kitleler üzerinde ideolojik baskıyı giderek arttırdığı ve proletaryanın önderliğinde emekçi halkın iktidar mücadelesine öncülük edecek, kapitalizme karşı mücadeleyi zafere ulaştırabilecek bir partinin bulunmayışıdır. Kuşkusuz bu ideolojik baskıdan emekçi halkın her kesimi gibi öğrenci hareketi de etkilenmiş ve gerilemiş bulunmaktadır. Burjuvazi kar hırsından ve toplumu olabildiğince kontrol etme doğasından dolayı her konuda olduğu gibi eğitimi de olabildiğince kendine bağımlı hale getirmiştir. Egemen sınıf burjuvazi olduğuna göre verilen eğitimde de söz sahibi burjuvazidir.
Burjuvazinin genel olarak eğitim sorununa ve özel olarak da mesleki eğitime önem vermesinin sebebi emperyalizme tam olarak entegre olma arzusu ve emekçi sınıfı olabildiğince kontrol altında tutma isteğinde yatmaktadır.
Günümüzde, yani emperyalizm döneminde, okul okumamış ve özellikle belli bir alanda mesleki uzmanlığı olmayanlar iş bulmakta zorlanıyorlar. Tabloya dikkatli bir şekilde bakarsak Koç, Sabancı ve Doğan gibi holdingler peş peşe özel teknik mesleki liseler açtılar, açmaya devam ediyorlar ve buralarda özel olarak eğitilmiş insan yani eleman yetiştiriyorlar. Koç ve Sabancı gibi büyük sermaye bununla da yetinmeyip işletmelerine teknik eleman ve kadro yetiştirmek için özel üniversiteler ve meslek yüksek okulları açıyorlar. Hatta bu işi o kadar abarttılar ki ticaret odalarının üniversite açması moda oldu. Böylece okullar yani dolayısıyla eğitim patronların direkt denetiminde onlara eleman yetiştiren kurumlara dönüştürülüyor. Aynı şekilde dinci sermayenin özel okullar ve dersaneler üzerinde bu kadar söz sahibi olması boşuna değildir ve sadece kar hırsı gütmemektedir. Dinci sermayenin kendi siyasal varlığını sürdürebilme güdüsüyle hareket edip, kadrolarını yetiştirmek ve toplum üzerinde olabildiğince fazla etki yaratabilmek için eğitim gibi bir başlığı göz ardı etmesi düşünülemez.
Egemen sınıf bir yandan tekniğe ve bilgiye dayalı insan yetiştirip pazarını genişletmek (sömürüsünü arttırmak) hırsıyla dış pazara daha kaliteli mallar sunup aynı zamanda da çalıştırdığı kitlenin alım gücünü arttırmayı hedeflerken; diğer taraftan da doğası gereği olan aşırı kar hırsıyla işçilerin ve emekçi kitlelerin kültürel ve sosyal dünyalarını daraltmayı hedefliyor. Her geçen gün arttırılan iş saatleri dışında zamanlarını TV karşısında, kahvehanelerde boşa harcayan, böylece toplumsal sorunları irdelemeyen, sorgulamayan, duyarsız, bencil bireysel çıkarları dışında bir şey düşünmeyen, toplum karşısında sorumlu olmayan bir çalışan kitlesi yaratılmaya çalışılıyor. Tüm bu nedenlerle eğitim burjuvazi için hayati bir önem taşıyor
Bu koşullar altında gençliğin tek bir çıkış yolu bulunmaktadır, o da Marksizmdir. Marksist ideoloji düşmana karşı sınıfsal bir tutum alıştır. Sorgulayan bir gençlik ancak bilinçlenme çabasıyla mümkün olacaktır. Tarihin birçok kesitinde görüldüğü gibi öğrenci hareketi toplumdaki en küçük hareketlenmelerden etkilenebilmiş ve aynı yaş grubundan olan ve kendi içinde bir dinamizmi taşıyan bu hareket devrimci harekete renk getirmiştir. Ancak gençliğin önünde tek bir yol bulunmaktadır, o da dünyayı değiştirme isteğiyle örgütlü bir şekilde mücadeleye atılmaktır.
Şunu da iyi bir şekilde kavramamız gerekiyor ki, reklâmlara bile konu olan eğitim elbette şart ve bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Ancak eğitim sorununu da tıpkı diğer sorunlarda olduğu gibi kapitalizmden bağımsız bir şekilde ele almamalıyız, eğitim fetişizmine takılmamalıyız. Bir toplumun %100’ü eğitim görmüş olsa bile orada devrim olacaktır ya da toplumsal meselelere duyarlı olacaktır diye bir şey yoktur. Sonuçta bu eğitim kapitalizmin eğitimi. Bilimsel, eşit, ulusal ayrıcalıkların olmadığı ve parasız bir eğitim gerçek anlamda ancak işçi sınıfının devrimci iktidarıyla mümkün olacaktır.
Yaşasın gençliğin sermayeye karşı sınıfsal tutumu!
link: İzmir’den MT okuru bir üniversite öğrencisi, Sermaye ve Eğitim, 28 Ağustos 2004, https://en.marksist.net/node/287
Çin'de "Sosyal Olarak Savunmasız Grupların" Durumu
Üniversiteler Açılırken