Türkiye’de yüksek öğretim gençliği 12 Eylül’den bu yana maruz kaldığı ağır saldırıların etkisinde kıvranırken, duyarlı öğrenciler, yaklaşan 6 Kasımda üniversite gençliğinin sorunlarını ve taleplerini haykırmak üzere alanlara çıkmaya hazırlanıyorlar.
Kuşkusuz öğrenci gençlik sınıfsal bir yekparelik oluşturmuyor. Kapitalizmin dört bir koldan yürüttüğü saldırılardan egemen sınıfın, burjuvazinin çocukları değil işçi sınıfının çocukları etkileniyor. Tuzu kuru sınıfların çocukları paralı üniversitelerde, en son olanaklardan sınırsızca yararlanarak eğitim görürken ve okul biter bitmez işleri onları hazır beklerken, işçi sınıfının çocuklarını hiç de parlak bir kader beklemiyor. Onların liselerde okumaları için bile ailelerinin belli bir gelir düzeyinde olmaları gerekiyor. Milyonlarca çocuk, salt bu nedenle ilköğretimi bitirir bitirmez kapitalizmin çarkları içinde dönmeye başlıyor. Aldıkları kötü eğitime rağmen, bin bir fedakârlıkla (dershane parası, kitap ve kırtasiye giderleri, yol parası, yemek parası) üniversiteyi kazananları da, okulu bitirmeyi başardıklarında bekleyen şey, yıllar süren bir işsizlik ya da mesleğiyle hiç ilgisi olmayan, düşük ücretli ve kötü koşullu işler. Onlar üniversiteye girmeden de, üniversitede okurken de, bitirdiklerinde de aynı sınıfa mensup gençler: onlar işçi çocukları ve geleceğin işçileri. Burjuvazi herkes sınıfını bilsin, boş sınıf atlama hayalleri kurmasın istiyor. Biz de bunu istiyoruz. Herkes sınıfını bilsin. Ama yetmez, herkes safını da seçsin.
* * *
Bütçeden eğitime ayrılan payın her geçen yıl biraz daha kısılması, öğrenci harçlarının artırılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmesi yönündeki çabaların son sürat devam etmesi ve okulların ve üniversitelerin özelleştirilerek birer ticarerhane haline getirilmesinin yolunun döşenmesi: tüm bu saldırılar işçi sınıfına yönelik diğer saldırıların bir parçası. Aşağıya aldığımız iki örnek, Nijerya ve Danimarka, bize bu saldırıların ve politikaların nasıl son derece bilinçli ve eşgüdümlü olarak dünya çapında yürürlüğe konulduğunu gösteriyor.
Nijerya
Bütçeden eğitime ayrılan payın %9’un altında seyrettiği Nijerya’da, üniversiteler kaynak yaratmanın en zahmetsiz yolunu öğrencilere yüklenen harçların arttırılmasında buluyor. Tıpkı sözde “parasız” eğitimin anayasal bir hak olarak tanındığı Türkiye’de, ilk ve orta öğretimde, yakıtından tebeşirine, masa örtüsünden camına, sabunundan elektrik, su parasına kadar her türlü giderin, öğrencilerden kayıt sırasında ve sonrasında toplanan paralarla, yüksek öğretimde ise her yıl kat kat artan oranlarda zamlanan har(a)çlarla karşılanmaya çalışılması gibi.
Nijerya’da, ilk ve orta dereceli eğitim, büyük oranda özel sektörün elinde. Devlet okullarında eğitim kalitesinin alabildiğine düşmesi, okulların içler acısı durumu, sektördeki özelleştirmeler ve eğitimin ticarileşmesi, her yerde olduğu gibi Nijerya’da da bilinçli bir politikanın sonucu.
Burjuvazi, yüksek öğrenimin içinde bulunduğu durumu, devletin bütçesinin kısıtlı olmasıyla açıklıyor ve çözüm yolu olarak üniversitelerin paralı hale getirilmesini gösteriyor. Eğitime, sağlığa harcayacak para bulamamaktan şikayet eden bu burjuva devletin, dünyanın altıncı büyük petrol üreticisi olarak günlük ham petrol geliri 50 milyon doların üzerinde. Ama gelir dağılımında muazzam bir adaletsizlik yaşanıyor ve Nijerya işçi ve emekçileri dünyanın en yoksul halkları arasında yer alıyor. Kişi başına düşen milli gelirin 300 dolar civarında olduğu ülkede, sadece iki ünlü büyük kapitalistin mal varlıkları 6 milyar doların üzerinde. Dünyanın bütün kapitalist ülkelerinde olduğu gibi Nijerya’da da milyonlarca insan, bir avuç tekeli zengin etmek için dayanılmaz sefalet koşulları altında yaşamaya mahkûm bırakılıyor.
Bu ülkede üniversite öğrencileri, her yıl asgari ücetin iki katı kadar yurt ücreti ödemek zorundalar. Geçen yıl bazı üniversiteler eğitim harçlarına %500’lük zam yapma kararı aldılar. Buna göre üniversite öğrencilerinin ödemek zorunda olacakları harç miktarı asgari ücretin 3 ilâ 4 katı arasında değişiyor. Bu durumda, asgari ücret dışında hiçbir geliri olmayan büyük çoğunluk için üniversitede çocuk okutmak, hele hele birden fazla çocuk okutmak imkânsız hale geliyor.
Eğitimin içinde bulunduğu kötü koşulları ve öğrenci harçlarına yapılan zamları protesto etmek için geçtiğimiz Mart ayında Ilorin Üniversitesi öğrencileri kitlesel gösteriler düzenlemişler ve bunun sonucunda okul üç ay boyunca kapalı kalmıştı.
Burjuva devlet, bütçeden eğitime ayrılan payı sürekli kısarak, üniversiteleri özelleştirmeye ve ticari birer kurum haline getirmeye çalışıyor. Böylece büyük bir çoğunluğun elinden eğitim hakkı alınacak ve üniversiteler yalnızca burjuva çocuklarının okuyabilecekleri kurumlara dönüştürülecek. “Parası olan okusun” anlayışının arkasında kuşkusuz “parası olan yaşasın” anlayışıyla özetlenebilecek kapitalist zihniyet yatıyor.
Danimarka
İlk, orta ve yüksek öğretimde ve çıraklık okullarında okuyan 2500 öğrenci, eğitim sisteminin sorunlarını tartışmak üzere 22 Eylülde bir araya geldiler. Burjuva devletin bütçeden eğitime ayrılan payı sürekli kısması, okulların bakımsızlığı, küçük ve eski sınıflar, eğitim kalitesinin düşmesi, öğrencileri geniş katılımlı bir toplantı düzenlemeye itti. Öğrenci örgütlerinin geniş katılımıyla “DURDUR, ŞİMDİ” adlı bir inisiyatif oluşturan ve özgür, demokratik ve kaliteli eğitim taleplerini dile getiren öğrenciler, parlamentonun açılacağı 5 Ekimi ortak mücadele günü olarak kararlaştırdılar.
Socialistisk Standpunkt dergisi etrafında örgütlü olan bir grup öğrenci, bu konferansta dağıttıkları bildiride şunları söylüyorlardı:
“Politikacılar ve medya, gençliği hep tembel, şımarık ve umursamaz olarak tasvir etmeye çalışıyor. Fakat değiliz! Diğer yaptıklarımızın yanı sıra bugün burada eğitimimizi tartışmak üzere toplanmamız bunu kanıtlıyor.
“Bizler, ülkenin dört bir yanında okulların koşulları bozulduğu için toplanıyoruz; sınıflar kalabalıklaşıyor, okullar harap halde, araştırma ödenekleri düşürülüyor, çıraklık okullarında kesintiye gidiliyor, öğrenciler üniversiteye gitmek istediklerinde notlarının önemini azaltmaya hizmet eden kota sistemine son verildi, vs. Kesintiler sürekli gündemde – artık yeter diyoruz!
“Burjuva hükümet … eğitimi, herkes için yaygın eğitim yerine bir elit için eğitim haline getirmeye uğraşıyor ve okulları ticarethane olarak çalıştırmaya çabalıyor.
“Ama aslında burjuvazi tam da yapması gerekeni yapıyor. Burjuva partiler yüksek sınıfların ve büyük sermayenin çıkarlarını temsil ediyorlar. Zenginler çocuklarına iyi bir eğitim aldıracak kadar çok paraya sahipler, bu yüzden herkes için iyi bir eğitim talebi onları hiç ilgilendirmiyor.
“Bizler, eğitimin bir elit için olduğu bir okul sistemi yönündeki gelişmeyi kabul edemeyiz. Eğitim temel bir insan hakkıdır. Bugün çocukların genellikle ailelerinin yolundan gittikleri bir gerçektir; bir zanaatkârın çocuğu zanaatkâr, akademisyenin çocuğu akademisyen olur vs. Bizler geleceğinizin birçok durumda ta doğuştan belirlendiği bir eğitim sistemine dur demeliyiz.”
Bildiride ileri sürülen bazı taleplerse şunlardı:
· Eğitimde kesintilere son, okullara daha fazla para ayrılmalı
· Herkese eğitim
· Her öğrenciye asgari ücret tutarında burs
· Herkese serbestçe yüksek öğrenim görme hakkı
· Tüm harçların kaldırılması
· Tüm çalışan öğrencilere ve çıraklara sağlık ve iş güvenliği
· Tüm öğrencilerin ve çırakların katılacağı sürekli bir örgüt
· Mücadelenin devamı için bilinçli bir plan
· Mücadelenin sendikalarla ve işçi partileriyle ittifakı
5 Ekimden önce öğrenciler 58 farklı eğitim kurumunu işgal ettiler ve mücadelede kararlı olduklarını gösterdiler. 5 Ekimde yapılan protesto gösterisine ise ülke çapında yaklaşık 100 bin öğrenci katıldı. Örneğin başkent Kopenhag’da parlamentonun önünde yapılan gösteride 40 bin öğrenci vardı. Böylece öğrenciler 1980’den bu yana görülen en kalabalık mitingi gerçekleştirdiler. Danimarka’nın nüfusunun 5 milyon olduğu hesaba katılırsa, bunun gerçekten de çok yüksek bir sayı olduğu dikkatlerden kaçmayacaktır. Gösterilerde, şu an iktidarda bulunan sağcı hükümete karşı sloganlar atan öğrenciler çok coşkuluydular.
Öğrencilerin mücadelelerini kararlılıkla sürdürebilmeleri için kuşkusuz iyi bir eylem planına, iyi bir örgütlülüğe, hareketi doğru talepler etrafında daha geniş bir düzeyde yaymaya ihtiyaçları var. Başarının yolu, öncelikle eğitim çalışanlarından başlayarak işçi sınıfının tüm kesimlerini mücadeleye katmaktan geçiyor. Nitekim 6 Ekimde 10 bin öğretmenin bütçe kesintilerine karşı yaptıkları protesto, öğrencilerin mücadelelerinde yalnız olmadıklarını gösteriyor.
Kapitalizmin eğitim alanındaki saldırılarının işçi sınıfına yönelik diğer saldırılardan bağımsız olmadığını belirtmiştik. Tam da bu nedenle öğrencilerin bu saldırılara karşı yükselttikleri mücadele, ancak işçi sınıfının tüm kesimleri tarafından destek görürse ve sahiplenilirse başarıya ulaşabilir. Sınıf bilinçli işçilerin ve öğrencilerin bugün yapması gereken şey, birleşik bir mücadeleyi örgütlemektir.
link: Marksist Tutum, İşçi Sınıfına Yönelik Saldırılar Eğitim Alanında da Sürüyor, 3 Kasım 2004, https://en.marksist.net/node/281
YÖK’e Karşı Mücadele, Onu Doğuran Toplumsal Yapıya Karşı Mücadeleden Ayrı Düşünülemez!
Kahrolsun emperyalist paylaşım savaşı