İşçi sınıfına mensup olanların korkulu rüyasıdır işsizlik. İşsizlik korkusunu yaşamamış ya da işsiz kalmamış işçi neredeyse yoktur. İşsiz kalındığında ucunda açlık vardır ve açlık insana her şeyi yaptırır. Bütün öğretilmiş ahlâk kurallarını bir kenara iter. Sorun oldukça çıplak olarak kendini ortaya koyar: Ya ahlâki değerlerine sahip çıkacaksın ve açlıktan öleceksin ya da yaşama sımsıkı sarılarak ne gerekiyorsa yapacaksın!
İşsizlik kapitalizm var olduğu sürece devam edecek bir sorundur. Fakat burada belirleyici olan işsizlik oranıdır. İşsizlik oranı yükselmedikçe kapitalistler için sorun sadece ve sadece istatistiksel bir sorundur. Kuşkusuz, işsizlik oranları için de diyalektiğin yasaları geçerlidir. Oran belirli bir değerin üzerine çıktığında, bu niceliksel değişim aynı zamanda niteliksel bir dönüşüm tehlikesinin de sinyallerini verir. Artık işsizlik oranı sadece bir sayıdan ibaret değildir ve kapitalizmin ideologları da soruna eskisi gibi hafife alan bir tarzda yaklaşmazlar. İşsizlik sorununa daha somut çözüm önerileri getirmek zorunda kalırlar. 1929 buhranı sonrasında işsizliğe çare olarak kamu yatırımlarının arttırılması ve istihdamı bu şekilde arttırma politikasının izlenmesi bunun en tipik örneğidir.
Günümüzde de işsizlik oranı yükseldikçe yükseliyor. Kapitalizmin temsilcilerinden Erdoğan’dan da “somut” öneriler getiriyor: “Eğer TOBB 'benim 1 milyon 300 bin üyem var' diyorsa, biz diyoruz ki 'siz birer kişi ilave alsanız, ortalama istihdam etseniz bu üyelerinizi batırır mı? Hayır batırmaz. Batırmayacağına göre birer kişi istihdam edin. Birer kişi istihdam ettiği anda, 1 milyon 300 bin kişinin veya 1,5 milyon kişinin istihdam alanına girdiği anda işsizlik oranını nereye getireceğini tasavvur edin. 3 puana yakın düşüş oluyor. 10 puana otomatikman inmiş oluyorsunuz. Bir de TESK'te yapacağımız yeni düzenlemelerle attığımız adımları düşündüğünüzde zaten onun altına düşeriz.”
Buradaki amaç, konuşmadan da anlaşılacağı üzere, işsizliğe kalıcı bir çözüm getirmek değil, işsizlik oranını belli bir değerin altına indirmektir. Burjuva iktisadının son dönemlerdeki moda kavramıyla, işsizliğin “sürdürülebilir” kılınmasıdır. Yani, kapitalizmin işsiz kitleler tarafından sorgulanmayacak hale getirilmesidir. İşsiz kitleler tarafından sorgulanmaya başlayan kapitalizm, bir süre sonra, işi olanlar tarafından da sorgulanmaya başlanacaktır ki, kapitalistlerin en çok korktuğu da işte bu “niteliksel dönüşüm”dür.
Erdoğan için geriye bu somut öneri çerçevesinde kapitalistleri ikna etmek kalıyor. Fakat Erdoğan’ın aynı zamanda işçi sınıfını arkasına alması ve onları aslında kapitalizmin iyi bir şey olduğuna ama patronların bazen açgözlülük yaptığına ikna etmesi gerekiyor. O da tastamam buna uğraşıyor: “İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun, insani bir sorun. Çünkü şu anda Anadolu'nun birçok yerinde bu işin başında olanlar, insani olarak, iş adamlarımızı söylüyorum, olaya yaklaşımda ne yazık ki parasal çıkar noktasındaki adımlarını birinci derecede ön plana çıkarıyor. ‘Ben nasıl daha fazla kazanırım’ derken, orada insanımızın sömürüsü yapılıyor, emek sömürüsü yapılıyor. Bu kadar açık konuşuyorum.”
Ama Erdoğan kanunların patronların işçileri kolayca işten atmalarının önünde hiçbir engel teşkil etmediğinden bahsetmiyor. Ya da iş güvencesinin yasalarca teminat altına alınmasını sağlamaktan söz etmiyor. Bunlardan hiç mi hiç bahsetmezken, işçilere hoş gelecek sözlerle yetiniyor. Örneğin “emek sömürüsü”nü ağzına alıyor. Sanki emek sömürüsü kapitalizmin temel bir niteliği değil de açgözlü birkaç kapitaliste ait bir özellikmiş gibi bize vaaz veriyor.
Diğer taraftan kriz, savaş gibi dönemlerde kadın ve çocuk emeğinin sömürüsünün alabildiğince arttığını tarih bizlere göstermektedir. Bunu bilen Erdoğan kadın işçilere de sesleniyor: “Özellikle bunu tekstil sektöründe çok acımasızca görüyoruz. Özellikle bunu bayanların istihdam edildiği yerlerde çok acımasızca görüyoruz. Ve sosyal güvencesi noktasında bile bu tür acımasız davranışların olduğunu görüyoruz. Şimdi sıkıştırdıkça da bunlar aslında yasal olarak var, sıkıştırdıkça bu defa feryada başlıyorlar. Ama biz artık üzerine üzerine bu işin gidiyoruz, gideceğiz.”
Eğer işsizlik gerçekten ciddiye alınıyorsa ve amaç “sürdürülebilir” bir işsizlik değilse, işçi sınıfına iş güvencesi sağlanmalıdır. İş güvencesi garanti altına alınmadıkça 1,5 milyon işçi bugün işe alınır yarın ise kapı önüne konur. Üstelik bu iş güvencesi sadece yeni işe alınacakları değil bütün çalışanları kapsayacak şekilde olmalıdır. Bunu yapamayacak olanların işsizliğe çözüm önerisi Erdoğan’ın deyişiyle “sanal”dır!
link: MT okuru bir kamu emekçisi, İşsizlik Sanal Bir Sorunmuş!, 28 Nisan 2010, https://en.marksist.net/node/2415
Anayasa Paketi ve Statükocu Hezeyanlar
Birleşik ve Kitlesel 1 Mayıs