Kapitalist-emperyalist saldırganlığın ve sömürü düzeninin vahşete dönüştüğü, insanların açlık sınırında yaşamasına ve katledilerek ölümlerine sıkça şahit olduğumuz dünyanın, nereye doğru gittiği aslında aşikârdır. Dünyada ve Türkiye’de insanlar fabrikalarda, savaşlarda ve sokaklarda öldürülmeye devam ediliyor. Kapitalist düzenden, kaynağının kendisi olduğu bu sorunlara bir çare olmasını beklemek gibi bir gaflet içinde olmak, abesle iştigaldir ve kandırmacadan ibarettir. Kapitalist sömürü düzeni yavaş yavaş kendi sonunu hazırlıyor denebilir ya da bir bakıma sosyalizmin ışığı kendisini ufukta göstermeye başlıyor.
Fakat nasıl? Nasıl olacak da sömürü düzeni yerini sınıfsız dünya toplumuna bırakacak. Aslında bu soru tek başına bir soru değil, insan bu soruyu kendine yönelttiğinde beraberinde birçok sorunun da belleğinde canlanması muhtemel. Toplumsal üretim araçlarının işçi sınıfının eline geçmesinin, insanların burjuva demokrasisi kandırmacasına bir son vermesinin, kapitalist düzenin yıkılmasının, özgürleşmenin ve mutlu bir dünya toplumu yaratmanın yolu sosyalizmden geçiyor. Aslında kendisini sosyalist diye tanımlayan herkes, her örgüt, her siyasi parti buna benzer şeyler söylüyor, söylemekte ve söylemeye de devam edecek. Fakat bu söylemlerin birçoğu derinlemesine irdelendiğinde, içeriğinin sosyalizmden çok uzak olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Bu noktada “hangi sosyalizm” konusu gündeme geliyor. Aslında bu soru, bir soru olmaktan çıkıp bir sorun haline gelmiş durumda ve çözülmeyi, aydınlatılmayı bekliyor. Bu noktada insanları aydınlatmak gerçek sosyalistlere düşmekte.
Bu açıdan Marksist Tutum’un rolü yadsınamaz. Öncelikle Türkiye’de, insanlara sosyalizmin ulusal bir içe dönüş ve milliyetçilik akımı olmadığının, Kemalizmle uzaktan yakından alakası olmadığının anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Zira kendisini sosyalist diye tanımlayan birtakım örgütlerin, partilerin ve insanların Marksizmi tamamen göz ardı ettiğini ya da tanımadığını gözlemlemek zor değil. Marksist teorinin özünden tamamen uzaklaşmış, uzaktan yakından alakası olmayan birtakım görüşler önümüze sosyalizm diye sunulmaya çalışılmaktadır. Bunun birçok farklı nedeni olabilir, örneğin devrim süreci Stalin’le birlikte tamamen karşı-devrime dönüşmüş ve kazanımlarıyla birlikte yok edilmiş, Sovyetler Birliği ve Stalinist türevleri yıllarca herkese sosyalist ülkeler olarak sunulmuştur. Bunun sonucunda da sosyalizm denince insanların aklına bürokratik diktatörlük rejimleri gelir olmuştur. Buna Türkiye’deki çoğu fraksiyona kenarından köşesinden bulaşmış olan Kemalizm fikrini de eklemek yanlış olmaz. Bu noktada içinde yaşadığımız süreçte işçi sınıfı kendisine bir çıkış yolu aramaya devam ediyor.
Bu çıkış yolu, karanlık bir dehliz gibi görünen ve sonunun olmadığı sanılan bu yol, Marksist Tutum’la birlikte aydınlatılıyor düşüncesindeyim. Bu noktada asıl sorun insanlara ulaşmak ve onları örgütlemek. Geçmişten geleceğe taşınan birtakım olumsuz gelenekleri ve önyargıları kırmak tabii ki kolay değil ve bundan sonra da kolay olmayacak. İnsanlara gerçek kurtuluş yolunu gösteren Marksizmin özüne dönüş yapmanın zamanı geçmiş değil, bu noktada sınıfsız özgür bir dünyaya ulaşmanın yolu olarak yapılması gereken de Marksist Tutum tarafından çok iyi bir slogan cümlesi olarak öne çıkartılmış: “Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin!”
link: Antalya’dan bir MT okuru, Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık, 18 Ekim 2008, https://en.marksist.net/node/1901
Faşist Darbenin Hesabı Hâlâ Sorulmuş Değil
Tezkereye Karşı Basın Açıklaması