15-17 Şubat tarihleri arasında Caddebostan Kültür Merkezinde gerçekleştirilen DİSK Genel Kurulunda, genel başkanlığa yeniden Süleyman Çelebi, genel sekreterliğe ise Tayfun Görgün seçildi.
Açılış öncesinde konuşan Musa Çam, 12 Eylül’ün işçi sınıfı üzerinde yarattığı etkilerden söz ettiğinde, salondan “Faşizme Karşı omuz Omuza”, “İnadına DİSK İnadına Sendika” sloganları yükseldi. Genel Kurulun açılışına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, DTP Diyarbakır Milletvekili Ahmet Türk, ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili Ufuk Uras ile sempozyuma katılmak üzere çeşitli ülkelerden gelen sendika temsilcileri de katıldı.
Süleyman Çelebi ve ekibinin “devrimci” bir izlenim vermeye yönelik sahte söylemlerinden geçilmeyen genel kurulda, Timur Selçuk da “1 Mayıs” ve “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” marşlarını seslendirmek üzere hazır ve nazır kılınmıştı. Musa Çam’ın CHP’li Kadıköy belediye başkanı Selami Öztürk’e Caddebostan Kültür Merkezini yaptırdığı için teşekkür etmesinden sonra Öztürk kürsüye çıktı ve AKP politikalarını sanki kendileri pirüpakmışçasına eleştirdi.
DİSK’in 40 yıllık tarihinden kesitler sunan belgesel gösteriminin ardından, Süleyman Çelebi açılış konuşmasında, sendikalar için küresel düşünmenin gerekli olduğunu, DİSK’in uluslararası mücadelenin anlamını bilen ve yaşayan bir örgüt olduğunu, Davutpaşa’da ve Tuzla’da yaşamını yitiren işçilere bir vicdan borcu olarak mücadeleyi ve dayanışmayı yükselteceklerini söyledi. Genel kurulda “Ayağa Kalkış Çağrısı” yapacaklarını sözlerine ekledi. Çelebi konuşmasını “Yeniden DİSK, yeniden devrim” sözleriyle bitirdi! Çelebi, DİSK’in sınıftan kopmasında, militan sınıf sendikacılığından tamamen uzaklaşmasında ve bu konumuyla diğer sınıf uzlaşmacı sendikalardan farkının kalmamasında sanki kendisinin hiçbir suçu yokmuş gibi konuştu. Buna rağmen, kurul sonrasında yapılan değerlendirmelerin geneline bakıldığında solun önemli bir bölümünün Çelebi’nin sözlerine tav olduğu görülüyor.
Çalışma Bakanı işçilerin yüzüne rahat bakamadı!
Fehmi Işıklar’ın divan başkanlığına seçilmesinden sonra bakan Faruk Çelik kürsüye davet edildi. Önce hükümetin icraatlarına övgüler düzen bir metin okuyan Çelik, sonra elindeki kâğıdı bir yana bırakarak “samimi” bir şekilde konuşmak istedi. Çünkü “o da hükümetine yapılan eleştirileri sabırla dinlemiş, şimdi sıra kendisine gelmişti”!
Bakan Çelik, özelleştirme konusundaki icraatlarını sıralarken salondan tepkiler yükseldi. Bunun üzerine Çelik, “Özelleştirme konusunda fikrimizi açıkça söyledik, özelleştirmeden yana olduğumuzu söyledik. Beğenirsin, beğenmezsin, demokratik ortamda ifade edersin. Vatandaşa sorduğumuzda, buyurun devam edin dedi” diyerek işçilere çıkıştı. Çelik “çetelere” karşı yapılan operasyonlardan “çetelere karşı ne yapıldığını biliyorsunuz” şeklinde bahsetmeye çalışırken, salondan “onların yerine koyduğun yeni çeteleri söyle” şeklinde tepkiler yükseldi. Salondaki işçilerle karşılıklı atışmaya dönen konuşmasında, işçiler tersanelerde yaşanan ölümleri sorduklarında, kısa zaman önce tersaneler bölgesine yaptığı geziyi kastederek “gelmedim mi?” diye sordu. Salondan bu defa, “geldin de ne değişti, ölümler devam ediyor!” karşılığı geldi.
Tepkileri yatıştırmak isteyen Bakan, “15 Şubat itibarıyla ikinci teftiş bitirildi. 2 tersanede kusura rastlanmadı, gerisinde çok kusur bulundu. Taşeron sisteminin tümden kaldırılmasını, iş kanununda yapacağımız değişiklikle sağlayacağız” demesi üzerine salondan onaylayan ve yuhalayan sesler yükseldi. Kendini Yaşar Usta’nın oğlu olarak tarif eden bakan, bu tavırlarıyla salonun bir bölümünden destek almayı başardı. Salondaki işçilerden “Mezarda emeklilik yasası” ile ilgili soru geldiğinde emeklilik yaşının kademeli olarak 2028 yılında 58-60 yaşa yükseltileceğini anlattı. İşçiler, “çocuklarımızı düşünmeyecek miyiz, Türkiye’de kaç kişi 60 yaşında çalışıyor” diye cevap verip, “mezarda emekli olmayacağız” sloganını hep bir ağızdan haykırdıklarında, Çelik, “yasa şimdi değil 2028’de yürürlüğe girecek” diyerek yanıtlamaya çalıştı işçileri. Bakan son olarak işçilerin “Sevgililer Gününü kutlayıp” salonu habercilerin eşliğinde hızlıca terk ederken, işçiler de onu “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!” sloganlarıyla uğurladılar.
İşçilerin tepkisine rağmen, bakanın bir etki bırakmadığını söylemek doğru olmayacaktır. Yükselen tepkilerin yanı sıra sessiz kalarak, oturduğu yerden bakanın ifadelerini destekleyenler de oldu.
Bakanın konuşmasından sonra delegelerin yaptıkları konuşmalarda, Kürt sorununun demokratik, barışçıl bir şekilde çözülmesi gerektiğinden, SSGSS ile gerçekleştirilmek istenen işçi sınıfına dönük saldırılardan, işçilere ulaşmak ve DİSK’te örgütlemek için daha çok çaba sarf edilmesi gerektiğinden söz edildi.
Pankartları ve grev önlükleriyle kurul salonunu renklendiren Kocaeli Üniversitesinden grevci OLEYİS’li işçilerle, Nakliyat İş’te örgütlü Arçelik direnişçilerinin temsilcileri de yaşadıkları süreci kürsüde anlattılar.
Delegelerin yaptıkları konuşmalarda kayda değer vurgular, Birleşik Metal-İş, Nakliyat-İş, Devrimci Sağlık-İş, Limter-İş sendikaları adına konuşan delegelerden geldi. Konuşmalarında DİSK yönetiminin hak gaspları, taşeronlaştırma, esnek çalışma gibi konulara yeterince ilgi göstermediğini ifade ederek Çelebi yönetimini eleştirdiler.
Militan sendikacılık bu kurulda da filizlenmedi
İkinci gün delege konuşmalarına devam edilirken ve aday başvuruları beklenirken, Çelebi’nin belirlediği liste dışında adaylığını koyan olmadı. Üçüncü gün yapılan oylamada ise beklendiği gibi Çelebi ve listedeki diğer isimler seçildi. Yönetim kurulu üye sayısı sendikanın kan kaybına rağmen 7’den 9’a yükseltildi.
İlk gün kurulun sloganı olarak kullanılan “Yeniden DİSK, Yeniden Devrim” sloganı, DİSK’teki olumlu değişimi değil, eskiyen örtüyü bir yenisiyle değiştirme çabasını gösteriyordu. Doğrusu, kurul sonrası sol yayınlarda yapılan yorumlar, geniş bir kesimin DİSK’in bu söylemine tav olduğunu ortaya koyuyor.
Sendika bürokrasisinin DİSK’in 13. Genel Kurulunda olduğu gibi dönem dönem daha “sol” bir söylem tutturması, sözlerindeki samimiyetten değil, zevahiri kurtarma çabasından kaynaklanıyor. Genel Kurul boyunca DİSK’in ortaya koyduğu yaklaşım kimseyi aldatmasın. AKP politikalarını yerden yere vuran konuşmalar yapan sendika bürokratları, aslında o çok eleştirdikleri Türk-İş ve Hak-İş’in çizgisinde yürümeye devam edeceklerinin işaretlerini de fazlasıyla verdiler.
İşçi sınıfı hareketinin iyice gerilediği koşullarda sendika konfederasyonları kendiliğinden militan bir sendikacılık anlayışını ortaya koyamazlar. DİSK’i yaratan, onun adına “devrimci” ibaresini sokan ‘80 öncesi mücadeleci işçi kuşağıydı. O koşullar ortadan kalktığında DİSK’in “D”si de içi boşaltılmış bir harften ibaret kaldı. Zaten İngilizceye çevirirken de “ilerici” anlamına gelen “progressive” kelimesini kullanmayı tercih ediyor artık DİSK bürokrasisi.
Bugün DİSK dâhil hiçbir sendikada işçiler sendikalarını denetleme hakkına sahip değiller. İşçiler sadece birer “oy” olarak görülüyorlar. İşçi sınıfını bağımsız sınıf çıkarları ekseninde örgütleyecek militan bir sendikacılık anlayışını yeşertmek, sendikaların tepelerinden gerçekleşmeyecektir. Bu ancak, işçilerin sendika tabanlarında, fabrikalarda ve işçi semtlerinde yorulmadan, sabırla yürüttükleri faaliyetler sayesinde yeşerebilecektir.
link: Berdan Güney, DİSK 13. Genel Kurulunda Değişenler, Değişmeyenler, 7 Mart 2008, https://en.marksist.net/node/1719
İş Cinayetlerine Karşı Örgütlü Mücadeleye!
Laiklik Kisvesine Bürünmüş Gericilik