21 Ocakta Petrol-İş Sendikası binasında İstanbul Tabip, Eczacı, Diş Hekimleri ve Veteriner Odaları, KESK İstanbul Şubeler Platformu, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, Türk-İş İstanbul Şubeleri ve DİSK İstanbul Şubelerinin katılımıyla dört saat süren bir toplantı yapıldı. Toplantıya Serna-Seral grevci işçileri de katıldılar. Yaklaşık olarak 400 kişinin katıldığı toplantıda, mücadele etmediğimiz takdirde çocuklarımıza, sağlık ve sosyal güvenlik açısından nasıl bir yarın bırakacağımızın tablosu çizildi. 1980’lerden bu yana işçi sınıfına yönelik saldırıların katlanarak arttığı, sınıfın var olan haklarının teker teker elinden alındığı ve durumun giderek daha da kötüleştiği anlatıldı. Toplantıda altı çizilerek aktarılan sosyal güvenlik ve genel sağlık tasarılarının neler getireceği şöyle özetlendi:
Toplantının sonucunda bugüne kadar benzer toplantıların yapıldığı, ama sadece sözlerle yetinildiği, artık verilen sözlerden öte, toplantılardan sonra işyerlerine gidilerek taban örgütlenmesi yapılması gerektiği, tabanın harekete geçirilmesi gerektiği anlatıldı. Önümüzdeki süreçte bildirilerle, toplantılarla, çalışan her kesimin yaşanacak süreçten haberdar edilmesi gerektiği, kitlesel mitinglerin yapılması ve genel grevlerin örgütlenmesi gerektiği söylendi.
Toplantıya katıldıkları andan itibaren dövizleriyle, sloganlarıyla ortama canlılık katan Serna-Seral grevcilerinden bir işçi, yaptığı konuşmada, aslında sorunun ne olduğunu ve nasıl çözülmesi gerektiğini ortaya koyarak, işçilerin bilinçlendiklerinde ve doğru bir önderliğe sahip olduklarında sadece bu kötü gidişatı değil tüm dünyayı değiştirilebileceklerini vurguladı. Grevci işçi kendi süreçlerini kısaca anlattıktan sonra burjuvazinin açlığın, işsizliğin pençesinde kıvranan milyonlarca işçiyi nasıl sefil yaşam koşullarına maruz bıraktığını, bunun sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yaşandığını anlattı. Dünya üzerindeki bir avuç azınlığın her şeyi elinde bulundurduğunu, biz işçilerin mücadele etmediğimiz sürece sermayenin bizim sırtımızdan daha ne kadar kâr yapacağını hesapladığını, bizler mücadele etmediğimiz sürece, korktuğumuz sürece sermayenin daima bizlere daha kötü koşullar hazırlayacağını söyledi. Serna-Seral işçisi konuşmasında patronların engellemelerine, baskılarına karşı ayağa kalkmamız gerektiğini, önümüzdeki engelleri silip süpüren sellere dönüşecek damlalar olmamız gerektiğini coşkuyla anlattı. Konuşma sloganlarla ve alkışlarla devam etti.
Sermaye 80’li yıllardan itibaren işçi sınıfına saldırılarını arttırmaya başladı. Ama bu saldırıları hep sinsice ve alıştıra alıştıra yaptı. Karşısında bir güç gördüğünde bir adım geri gitti, güç geri çekildiğinde üç adım öne fırladı. Bizleri yalanlarla oyaladı. Son zamanlarda genel sağlık sigortası adı altındaki sağlık ve çalışma alanındaki saldırılara işçi sınıfının cılız muhalefeti karşısında bile işçi ve emekçileri tepkisizleştirmek, susturmak için “bunlar sizin için yapılmıyor, sizden sonra çalışacaklara yapılacak zaten, size ne oluyor?” diyebiliyor. Sanki bizden sonraki çalışanlar Mars’tan geleceklermiş gibi, bizim çocuklarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız olmayacakmış gibi! Saldırılar bizim çocuklarımız için planlanıyor. Kendine ve çocuklarına sefa içindeki asalaklar olarak yaşayabileceği bir dünya bırakmaya çalışan burjuvazi, sıra işçi kuşaklarına geldiğinde yoksulluğun, açlığın ve sefaletin katmerleneceği yarınlar hazırlıyor. Sermaye biz işçileri nerdeyse iki yüz yıldır, “başka işçilerden bize ne?” diye düşündürtmeye alıştırdıktan sonra şimdi “sizden sonraki işçi kuşaklarından size ne?” diyebiliyor.
Toplantıda, işçi sınıfının haklarını kaybettiği ve kaybedeceği bir duruma nasıl alıştırıldığı kurbağa deneyi ile anlatıldı. Eğer bir kurbağayı kaynar bir suyun içine atarsanız, hayvan hemen sudan dışarı zıplamaya çalışır. Ama eğer önce soğuk suyun içine atar, çok yavaş bir şekilde suyu ısıtırsanız, zamanla kurbağa suyun sıcaklığına alışır ve su fokur fokur kaynamaya başladığında bile kaçıp kurtulmayı düşünme fırsatı olmadan ölür. Burjuvazi biz işçileri herhangi bir alanda büyük bir hak gaspına uğratacaksa, bunları bir çırpıda değil, ufak ufak, alıştıra alıştıra yapar. Örneğin şu anda devlet hastanelerinde şırınga, eldiven, dezenfektan gibi malzemelerin parası hastalara ödettiriliyor. Şimdilik ameliyat olacak hastalardan 1 ya da 3 milyon almaları göz korkutmuyor olabilir ama yarın çok daha fazlası talep edilecek. Ameliyat paralarının önemli bir kısmı, artık yasal olarak, çalıştığı süre boyunca zaten sağlık primi ödeyen çalışanlardan alınacak. Parayı peşin vermeyen ölüme terk edilecek.
Gerçekten de yaşam biz işçiler için iyiye doğru gitmiyor, aksine günden güne çekilmez bir hal alıyor. Ama kaynamakta olan suyun içindeki kurbağalardan da bir farkımız yok! Bizlerin hem kendimiz hem çocuklarımız için daha iyi bir dünya kurmak için mücadele etmekten başka şansımız bulunmuyor. Kurtuluşumuz ancak tüm bu pislikleri doğuran kapitalizmi devrimci bir mücadeleyle ortadan kaldırmayı başarırsak mümkün olacaktır.
link: İstanbul’dan MT okuru bir eğitim emekçisi, Petrol-İş’te Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Tartışıldı, 25 Ocak 2006, https://en.marksist.net/node/1059
İşçi Hareketinden: Ocak 2006
Sevgi hediye değil, emek, mücadele, dayanışma ve güven ister!