Tuzla’da ortaya çıkan variller kapitalizmde doğanın, dolayısıyla da insan hayatının ne kadar kıymetinin olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Aslında zehirli atık içeren bu varillerin ortaya çıkması zaten bilinen bir sorunun gün ışığına çıkmasından başka bir şey değil. Fabrikaların ürettiği atıkların kapitalistler tarafından toprağa, ırmaklara, denizlere döküldüğünü tahmin etmek için Çevre Bakanı olmak şart değil. Kapitalizmde kâr elde etmenin her şeyden önce geldiğini bilmek yeterli bunun için. Milyonlarca dolar kaybetmektense milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atmak kapitalizmin doğasından gelir.
Tuzla bölgesindeki zehirli variller bir işçinin ihbarı sonucunda gündeme geldi ve günlerce Türkiye’nin en önemli sorunu oldu. Ancak zehirli atık konusunun tam da Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yapılacak olan çevre yasası değişikleriyle birlikte gündeme gelmesi tesadüf olmasa gerek. 2004 yılında çevre yasasını ihlalden dolayı verilen cezalar iki yıl ertelenmişti. Varillerin ortaya çıkması, sorumlu kapitalistlerin yeni çevre yasası ile birlikte arttırılan cezalardan da daha az maliyetle kurtulmalarını sağlayacak böylece.
AB’ye uyum sürecinde Türkiye’nin 2024 yılına kadar çevre alanında 68 milyar avroluk yatırım yapması gerekiyor. AB yasaları doğrultusunda çevreyi korumak için bu denli yüksek miktarda paranın harcanacak olması, sorunun Türkiye ile sınırlı olduğunu göstermiyor. Doğayı tahrip etme ve insan sağlığını bozma kapitalizmin doğal sonucudur. Bu Avrupa’da da böyledir; ABD’de de. Dünyanın hiçbir ülkesinde kapitalistler daha fazla kâr elde edebilmek için doğayı kirletmeyi göze almaktan çekinmezler. Bir yandan doğayı amansızca sömürürler öte yandan da bizzat kendilerinin uymadıkları çevre yasalarıyla ve antlaşmalarla kitlelerin gözünü boyamaya çalışırlar. Kyoto Protokolü bunun en güzel örneklerindendir. Ozon tabakasının delinmesine neden olan gazların %25’ini üreten ABD anlaşmaya uymaya yanaşmıyor.
Kapitalistlerin çevreye yatırım yapmayı düşünmesinin bir başka nedeni de bu alanın aynı zamanda önemli bir pazar haline geliyor oluşudur. Tuzla hadisesinin ardından açıklama yapan Bakan Pepe, Türkiye’de bu alanda yeterli yatırım olmamasından şikâyet ediyordu. “Sayın bakan”, üstelik patronları bu alanın üretim yaptıkları alanlardan çok daha kârlı olduğu konusunda uyarmış. Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre yılda 1 milyon ton; İstanbul Sanayi Odasının yaptığı açıklamaya göre ise yılda 2 milyon ton zehirli atık üretiliyor. Oysa bunların ancak yüzde onu doğaya zarar vermeyecek şekilde yasal yollardan yok ediliyor. Bakana göre önemli bir pazar patronlar tarafından gözden kaçırılıyor. Yapılanı insanlık suçu olarak tarif edenlerin asıl dertlerinin ne olduğu açıklamalarında yeterince ortaya çıkıyor. Zehirli atıkların toprağa ve sulara karışmasıyla birlikte insan sağlığı için ciddi tehlikelere yol açması pek de umurlarında değil aslında. Ne de olsa varillerin gömüldüğü yerler işçilerin ve emekçilerin yaşadığı yerler. Tehlike burjuvaların uzağında; oysa bizim yaşadığımız yerlerde.
Kapitalist sömürü düzeni yeryüzünde hüküm sürdüğü sürece doğa sürekli tehdit altında olacaktır; insan hayatı da öyle. “Ya sosyalizm ya barbarlık” sözü sadece bir slogan değil bir gerçekliktir. İnsanlık barbarlığa doğru sürükleniyor. Kapitalizmi yıkıp buna bir son verelim!
link: Yıldız Üniversitesi’nden bir MT okuru, Kapitalizmin Doğası, 15 Haziran 2006, https://en.marksist.net/node/1053
Sınıf Dayanışması Mücadele İçinde Gelişir