Çeşitli evrelerden geçerek iniş çıkışlarla devam eden Ukrayna savaşı uzunca süredir bir tıkanma durumu izlenimi veriyor. Bu son döneme kadar atak evrelerini durulma evreleri takip ediyor, onları da yeniden atak evreleri izliyordu. Ancak sahadaki toprak hâkimiyeti açısından bakılacak olursa Kasım 2022’den bu yana büyük bir değişiklik olmadığı görülüyor. En son Ukrayna güçlerinin bu yaz döneminde başlattıkları taarruz da Ukrayna lehine dişe dokunur toprak kazanımlarına yol açmış değil. Savaş Rusya’nın doğuda ördüğü savunma hattı boyunca aylardır pek bir değişiklik olmadan devam ediyor. Bu durgunluk genel olarak bir tıkanıklık halini, bir sürüncemeyi ifade ediyor.
Bu çok boyutlu seyir esasen günümüz dünyasının genel eğilimlerini ortaya koyuyor. Bunlar dünya kapitalizminin genel tarihsel tıkanıklığının belirlediği eğilimlerdir. Bu çerçevede Üçüncü Dünya Savaşının muhtelif sahalarını ve perdelerini oluşturan çatışmaların hiçbiri kalıcı bir çözüme varmıyor, bir perde kapanmadan başka yerde başka bir perde açılıyor. Başta karşılıklı nükleer yıkım tehlikesi nedeniyle olmak üzere çeşitli nedenlerle, büyük güçler doğrudan ve açıktan birbirleriyle savaşa tutuşmaktan henüz sakındığı için kozlar tam anlamıyla paylaşılamıyor. Kısmi uzlaşmalar ya da örtülü olarak kabul edilen fiili durumlarla, her savaş alanı bir sonraki alevlenme dönemine kadar rölanti durumunda çözümsüz halde bırakılıyor.
Ukrayna savaşı bağlamında baktığımızda, savaşın yol açtığı gelişmeler ve olasılıklar, asıl taraflar olan NATO ile Rusya’yı, kozların Ukrayna sahasında da tam olarak paylaşılamayacağını, kısa vadede bu sahada da kesin bir zafer ya da yenilginin görünmediğini kabule zorlamış görünüyor. Başlangıçta Rusya bir yıldırım savaşı (namı diğer Blitzkrieg) yoluyla hızlı biçimde Ukrayna güçlerini felç edip geniş alanların kontrolünü ele geçirmeyi ve Kiev’e girerek (ya da kuşatıp nefessiz bırakarak) Zelenski iktidarını devirmeyi hedeflemişti. Hız faktörüyle bir oldubitti yaratılarak Kiev’de Rusya yanlısı yeni bir yönetim oluşturulmak istenmişti. Ancak ilk günlerde başarılı görünen bu hesabın sonraki günlerde çarşıya uymadığı ortaya çıktı. ABD ve İngiliz emperyalizminin başı çektiği Batılı emperyalist güçlerin yoğun müdahalesiyle Ukrayna yönetimi ayakta durmayı başardı, Rusya güçlerine karşı bir denge durumu oluşturuldu. İlerleyen aylarda ise Rusya işgal ettiği topraklardan geri çekilmeye, Kiev’den uzaklaşmaya başladı. Ancak bu geri çekiliş de asıl olarak Ukrayna’nın doğusunda Rusya’ya komşu olan ve Rus nüfusun yoğunluklu yaşadığı Donetsk ve Luganks bölgelerine kadar gerçekleşti. Ukrayna güçlerinin bu bölgeleri geri almaya dönük uzun süredir devam eden çabası başarılı olmuş değil.
Rusya süreç içinde çeşitli aşamalarda açığa çıkan askeri yetersizliklerinin ve zaaflarının kendi aleyhine kritik bir bozguna dönüştürülmemesi için, yeri geldiğinde nükleer silah kullanma tehdidini masaya sürüyor. Ya da kentleri bütün olarak hedefe koyacak hamlelerin işaretlerini veriyor. Bunun somutta anlamı Batılı emperyalist güçlerin Ukrayna’ya haddinden fazla askeri “yardım” (silah, personel, istihbarat vb.) yapmamasını sağlamak oldu. Ukrayna’nın ısrarlı taleplerine ve serzenişlerine rağmen bazı silahların verilmemesinin ya da ancak sınırlı ölçüde verilmesinin sebebi budur. Ukrayna’nın NATO’ya alınmasına dair bir sürecin hâlâ başlatılmamasının ve Zelenski’nin Vilnius’taki son NATO zirvesinden eli boş dönmesinin sebebi de budur.
Oluşan tüm yıkıma rağmen, güç kullanımı bakımından şimdiye kadar savaşın belirli sınırları aşmaması mümkün olabildi. Zira taraflar aksi durumda bir nükleer kıyametin tetiklenebileceğinin farkındadırlar. Elbette bu “farkındalık” göreli bir “farkındalık”tır, insanlığın ve gezegenin bir nükleer yıkıma uğramayacağı garantisi anlamına asla gelmemektedir. Kapitalizmin geldiği tarihsel kriz aşamasında bu olasılık yerli yerinde durmaktadır hatta güçlenme eğilimi taşımaktadır. Sonuç olarak Ukrayna savaşında Rusya planladığı yol ve tarzda başarılı olamamasına rağmen gidişatı tersine çevirebilmek için çok büyük yıkıcı güç kullanmaktan geri durdu. Batı da Rusya için utanç verici bir bozgun ve onun çılgınca tepkiler vermesi sonucunu doğuracak ölçüde Ukrayna’ya abanmadı. Rusya’nın başlangıçtaki hızlı ilerleyişinin kesilmesi, Kiev’i ve Zelenski’yi düşürme planlarının boşa çıkarılması, aşırı toprak kazanımının önlenmesi türünden sınırlı hedeflerle yetinilmiş görünüyor. ABD ile Rusya arasında gizli görüşmelerin başlamış olması ve bunun sızdırılması üzerine yapılan açıklamalar önemli işaretler olarak sayılmalı.
Emperyalist Batı’nın egemenleri savaşı uzatarak Rusya’nın burnunun bataklıktan çıkamayacağı bir durumun yaratılmasına öncelik veriyorlardı. Böylece Rusya’nın gücü zamanla kırılacak, nüfuz mücadelesinde geriletilecek, kazanımları elinden alınacak ya da geriletilecek ve daha kontrol edilebilir bir güç haline getirilecekti. Bunda bazı yönlerden başarılı olundu, bazı yönlerden olunmadı. Ancak savaşın gelişimi dünyanın mevcut durumunda öngörülemeyen dinamikleri harekete geçirdiği için şimdi farklı yaklaşımlar görülmeye başladı. Savaşın tarafı olan büyük emperyalist güçler bir ara yol bulmaya, savaşı (dünya savaşının Ukrayna perdesini) şimdilik yatıştırma eğilimleri göstermeye başladılar. Böylesi bir olasılığın gündeme gelebileceğini savaşın daha ilk döneminde yaptığımız değerlendirmede dile getirmiştik: “Öte yandan savaşın zaten sallantılı bir durumu olan dünya ekonomisi üzerindeki etkilerinin ne boyutlara varacağı belirsizdir. Beklenmedik etkiler karşısında bir noktada tüm güçler bu işi şimdilik daha fazla uzatmasak diyebilirler.” (Levent Toprak, Ukrayna Savaşı Ne Anlatıyor, marksist.com)
Sadece dünya ekonomisinin uçurumdan aşağı gitmemesi açısından değil, bazı önemli stratejik gelişmeler açısından da Batılı güçler yeni hesaplar yapmak zorunda kalıyorlar. Nijer ve Gabon’daki son darbelerin de gösterdiği üzere Afrika’da Batılı emperyalist güçlere karşı tepkinin yükselmesi, Rusya ve Çin etkisinin artması, Rusya ve Çin liderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütünün ve BRICS’in genişlemeye başlaması, Körfezin zengin petrol ülkelerinin ve BRICS ülkelerinin ticarette dolar dışı ulusal kur uygulaması yönünde adımlar atması, aynı doğrultuda ekonomik yakınlaşma, yatırım hamleleri vb., bütün bunlar, başta ABD olmak üzere Batılı güçleri şüphesiz endişelendirmektedir. Ortadoğu, Afrika ve hatta bir ölçüde Latin Amerika ve Asya’da yerel burjuvazilerin Çin ve Rusya’ya meyillerinin kırılması, Çin ve Rusya’nın arasının açılması, dünya savaşında Asya-Pasifik bölgesine dümen kırılması (belki Tayvan üzerinden yeni kışkırtmalar) gibi hedeflerin emperyalist hegemonya mücadelesinin yeni öncelikleri olması muhtemeldir.
Amerikan haber kanalı NBC News, ABD ve Rusya arasındaki gizli görüşmeleri duyuran haberini “isminin gizli tutulmasını isteyen kaynaklarına” dayandırarak, görüşmelerin amacının “Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşı sona erdirmek ve potansiyel müzakerelere zemin hazırlamak” olduğunu belirtti. Habere göre bir grup eski üst düzey ABD ulusal güvenlik yetkilisi Kremlin’e yakın isimlerle New York’ta görüşmüşler. Aslına bakılacak olursa, bu tür haberlerin ilki değildi bu. Çok daha önce, 2022 Kasım ayında bu yönde haberler çıkmış ve ABD’li yetkililer haberleri inkâr edemeyerek açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardı. O açıklamalarda bir yandan ABD tarafında görüşenlerin resmi görevliler olmadığı örtüsünün arkasına sığınılırken (eski diplomatlar vb.), bir yandan da mealen sorunlara makul çözümler bulmak için Rusya gibi bir güçle görüşmelerin yararlı olabileceği dile getirilmişti.
Birkaç hafta önce (15 Ağustos) yaşanan bir başka gelişme, savaşı sonlandırma denemese bile, deyim yerindeyse “rölantiye alma” niyetlerini açığa vurur nitelikteydi. Bizzat üst düzey bir NATO görevlisi Norveç’te yayın yapan VG adlı gazeteye, Ukrayna’nın bazı toprak tavizleri vermesi karşılığında savaşın sona erdirilmesinin bir olasılık olduğunu söyledi. Hatta bunun sadece kendi kişisel değerlendirmesi olmasının ötesinde NATO içinde tartışıldığını dile getirdi. Aynı kişi yaptığı değerlendirmelerde, gerekçe olarak “savaşın kendini tekrar etmemesinin herkesin çıkarına” olduğunu söyleyerek, dolaylı ifadelerle savaşın tıkandığını, artık herkese zarar verdiğini dile getirmiş oluyor. Bu açıklamalar üzerine Ukraynalı yöneticilerden sert tepkiler geldi elbette, ama bunun fazla hükmü olmadığının herkes farkında. Sonuç olarak, NATO’nun egemen güçleri, kendi içlerindeki ters eğilimlerin ve komploların baltalaması olmadıkça, Ukrayna savaşının uzatılması stratejisinden bir modus vivendi’ye[1] doğru kayma eğilimindeler. Uzatma stratejisinin mevcut aşama için yeterli sonuç verdiği kanısına varılmış gibi görünüyor. Ukrayna’nın daha fazla kayba uğramadan bu badireyi atlatması gerektiği, Rusya’ya verilen hasarınsa mevcut şartlarda yeterli olduğu düşünülüyor muhtemelen. Putin rejimi Ukrayna’da hedeflerini sınırlandırmak zorunda kalmış, içeride sarsıntılar yaşamış, ekonomik ve askeri zorluklar baş göstermiş ve Prigojin-Wagner isyanının da gösterdiği üzere yara almıştır. Doğrusu savaşın Rusya içinde doğurduğu sorunlar ve bunun Batılı güçler açısından anlamı konusunda Prigojin hadisesi özel bir önem taşıyor.
Prigojin hadisesi
Ukrayna savaşının seyri içinde son dönemde en önemli gelişme nedir diye sorulacak olsa, herhalde Prigojin hadisesini başa yazmak gerekecektir. Rusya gibi köklü devlet gelenekleri olan ve dünyanın en büyük askeri güçlerinden olan bir ülkede böylesi görünümler alan bir kalkışmanın yaşanması tüm dünyada şaşkınlık yarattı. Önemlice bir bölümü hapishaneden çıkarılmış kriminal unsurlardan oluşturulan bir paralı ordunun askeri isyan başlatması, isyanın Moskova gibi bir başkente yürüyüşe evrilmesi tüm dünyanın soluğunu tutarak izlediği bir gelişmeydi. Rus devleti ve egemenleri içinde huzursuzluklar, çatlaklar vs. olduğunu fazlasıyla işleyen, buna büyük önem atfeden keskin Rusya düşmanları bile bu kadarını beklemiyordu denebilir.
Prigojin hadisesinin Rus egemen sınıfı içindeki rahatsızlıkların çarpıcı bir dışavurumu olduğu şüphesizdir. Rus egemenler her ne kadar Prigojin’in darbe girişimini desteklemedilerse de, Putin’e açıktan sahip çıkan coşkulu tutumlar da sergilemediler. Daha ziyade “aman ne olur ne olmaz” diye Moskova’yı terk etmek üzere özel uçaklarına koştular. Öte yandan Wagner birlikleri Moskova’ya yürüyüşleri sırasında girdikleri Rostov kentinde hiçbir direnişle karşılaşmadılar. Tek el silah atılmadı. Ukrayna savaşının yürütümünde karargâh konumundaki kent, Wagner’den yana bir manzara içindeydi. Ve nihayetinde Prigojin isyanı askeri çatışmayla ezilerek değil anlaşma yoluyla sonlandırıldı.
Rusya’da uzunca süredir Ukrayna savaşı konusunda eleştiriler var. Bunların bir kısmı savaş karşıtı demokratik tepkiler, bir diğer kısmı savaşa Batı’yla uzlaşarak son verilmesini isteyen tepkiler, ama bir kısmı da daha sağ, daha gerici, daha faşistçe tepkiler. Bu son eğilimi ifade eden unsurların sesinin Rusya’da ciddi ölçüde yüksek çıktığı biliniyor. Prigojin de bu eğilimi ifade eden unsurlardan biriydi. Bunlar savaşın yürütülüşünde etkin olan çeşitli devlet birimlerini verimsiz, yozlaşmış, kifayetsiz ve başarısız olarak görüyorlar. Savaşın pek yolunda gitmemesinin sebebi olarak bu kesimleri hedef alıyorlar. Savaşın yürütümünde çeşitli kereler askeri lider ve ekip değişimlerinin yaşanması da, generaller düzeyindeki tasfiyeler de Rus askeri yapılanmasındaki sorunlara dair ipuçları veriyordu kuşkusuz.
Prigojin’in son dönemlerde Ukrayna savaşının yürütülüşüyle ilgili eleştiriler yaptığı, hatta zaman zaman sert söylemleri olduğu biliniyordu. Savunma Bakanlığı ve Genelkurmayla anlaşmazlık yaşadığı, bu kurumların başındakileri özellikle hedef aldığı bir sır değildi. Bu tutumları sonucunda Wagner’in Ukrayna’daki askerlerinin bizzat Rus ordusunun saldırısına maruz kalması üzerine Prigojin isyan bayrağı açtı. Ancak, sürecin geneline ilişkin olarak konuşulacak olursa, Putin’in himayesinde hayret uyandırıcı bir ikbal görmüş, kriminal bir şahsiyetin işleri askeri isyan boyutuna kadar ilerletebileceğini kimse beklemiyordu. Sonuçta isyan durduruldu ve Prigojin de geçtiğimiz günlerde uçak kazası görünümü altında ortadan kaldırıldı. Bu şüphesiz Putin’in herkese verdiği ciddi bir gözdağıydı.
Ancak bu ürkütücü son bile Putin’in tam kontrol sağladığı, farklı eğilimleri bertaraf ettiği şeklinde görülmemelidir. İşlerin bu raddeye gelmesi bile Rus egemenleri ve devleti içinde ciddi çatlakların, gerilimlerin olduğunu göstermektedir. Bunların bir çırpıda ortadan kalkması düşünülemez. Muhtemelen sadece sesler bir süreliğine kısılacaktır. Dahası Putin de ABD ile görüşmeleri başlatarak savaşa bir çözüm bulmaya çalışmaktadır.
Konunun bir başka önemli boyutu daha var. ABD emperyalizmi başta olmak üzere Batılı emperyalistler de Rusya gibi bir büyük nükleer gücün belirsizlikle dolu bir kargaşaya sürüklenmesini istemezler. Onlar Rusya’nın zayıflamasını, daha kontrol edilebilir bir güç olmasını isterler. Ama dünyanın en büyük nükleer cephaneliklerinden birinin, nasıl davranacağı kestirilemeyen dengesiz güçlerin eline geçmesi bir kâbus senaryosu anlamına gelebilecektir. Nitekim ABD’li egemenler arasında bu düşünce açıkça dillendirilmiştir. Dolayısıyla Batılı egemenler ilerleyen süreç içinde Ukrayna savaşının Rusya’yı kontrol dışı bir kargaşaya sürüklemesi ihtimalini de gözetme gereğini duymaktadırlar. Gizli görüşmeler bu açıdan da bir yere oturmaktadır.
Bu hadisenin ortaya çıkardığı politik tutumlar ve hadiseye nasıl yaklaşılması gerektiği de hiç kuşkusuz son derece önemlidir. Rusya’da egemen sınıfın içinde ne tür yaklaşımlar olduğuna yukarıda değinmiştik. Rus halkının olayı şaşkınlıkla takip ettiğine ve açıktan bir tutum sergilemediğine şüphe yok. Wagner birliklerinin Moskova’ya yürüyüşleri sırasında ele geçirdikleri kritik Rostov kentinde Wagner karşıtı bir havanın olmadığına da değindik. Ama bunun Rusya genelinde de böyle olduğu söylenemez. Olan daha ziyade endişeli bir bekleyiş idi. Halkın kargaşadan endişelendiği ve isyancılardan yana bir sempati beslediği söylenemez. Bir savaşçı güç olarak Wagner’e genel olarak olumlu olan bakışın isyanla birlikte terse döndüğüne dair haberler var.
Rusya dışına bakacak olursak. Kimisi Putin’in diktatörlüğü sarsılıyor, Rusya karışıyor düşüncesiyle açıktan ya da içten içe sevinirken, kimisi de Rusya’nın ABD ve Batılı emperyalist güçler karşısında zafiyet içine düşmesi ihtimali nedeniyle endişe içine girdi. İlk gruptakilerin başında kuşkusuz Batılı emperyalist ülkelerdeki bir kısım hâkim çevre geliyordu. Kuşkusuz o güçlerle paralel tutum alan tüm ülkeler ve kesimler de. Öyle ki bu kesimler için o vakte kadar bir nefret objesi konumundaki Prigojin, isyandan sonra sevimli bir ışık altında görülmeye bile başlandı.
[2] Tabii Putin’e bağlı devlet güçlerinin çok geçmeden durumu kontrol altına almalarıyla bu kesimlerin hevesleri kursaklarında kalmış oldu.
Aynı sonuç ikinci gruptakilerin ise rahat bir nefes almalarına yol açtı. Rusya kurtulmuş, “emperyalizmi” frenleyen, onun karşısında direnme odağı olan başlıca gücün maruz kaldığı endişe verici tehlike savuşturulmuştu. Dirliği düzeni bozan yeniçeri isyanı bertaraf edilmişti! Ama isyanı bir başıbozuk sürüsünün çılgınlığına indirgemek, öyle göstermek hiç kuşkusuz bir çarpıtmadır. İsyan egemen sınıf içindeki derin çatlakların ve rejimin baskıcı monolitik yapısındaki zafiyetlerin bir dışavurumuydu. Bunları yok saymak analiz yetersizliği değilse çarpıtmadır.
Bu hadisenin, hepsi birbirinden kötü Rus oligarşisinin unsurları arasındaki bir it dalaşı olduğu açıktır. Başta Rusya işçi sınıfı olmak üzere, dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin bu kapışmada taraf olmak bir yana, herhangi bir tarafın yenilgisi ya da zaferine sevinecek ya da üzülecek bir nedeni olamaz. Rusya işçi sınıfı açısından, çürümüş Rus egemenlerinin tüm kesimlerine karşı Ukrayna işçi sınıfıyla enternasyonalist bağlar kurularak ve “asıl düşman içeride” bakış açısıyla bir mücadele yürütmek elzemdir. Bu mücadele sınıf zeminine dayanmalı ve egemen sınıf kesimlerinden bağımsız olmalıdır.
Hegemonya krizi ve savaş karşıtı mücadele
Prigojin hadisesi her ne kadar Putin rejiminin zaaflarını açığa vurduysa da, Ukrayna savaşı genel olarak rakip emperyalist güçlerin de zaaflarını ortaya koymuştur. Savaş ilerleyişi içinde tüm güçlerin çelişkilerini ve tıkanıklıklarını gösteriyor. Dünya ekonomisi açısından doğan riskler, nükleer silah kullanılması tehlikesi ve tıkanıklık durumu nihayetinde büyük güçler arasında gizli görüşmelerin başlamasına yol açmıştır. Bunun altta yatan temel nedeni emperyalist sistemdeki hegemonya krizidir. Tüm diğer güçlere kendi iradesini dayatıp söz dinletecek düzeyde bir hegemon güç artık yoktur. ABD en büyük güç olmakla birlikte hegemonyası aşınmıştır, her istediğini yaptırabilmekten uzaktır. Ama yerine yeni bir lider hegemon güç de doğabilmiş değildir. Yukarıda Afrika ülkelerinin, Ortadoğu ülkelerinin, BRICS’in ve kısmen Latin Amerika ve Asya ülkelerinin hegemonya boşluğu şartlarında ABD emperyalizminin nüfuzuna karşı gelmeye başladıklarına ve diğer kampa meylettiklerine değindik. Keza örneğin bütün çıngar bunun üzerine kopuyor gösterildiği halde, NATO Ukrayna’yı üye olarak alabilmiş değildir. Bıraktık üye olarak almayı, ancak belirsiz bir gelecekten söz edilmektedir. Sadece iki arada bir derede olan Avrupalı güçler değil, bizzat ABD bile bunun henüz zamanı değil diyerek Ukraynalı egemenleri hayal kırıklığına uğratmayı, onların kınamalarına maruz kalmayı tercih ediyor.
Ukrayna savaşı ile ilgili belirleyici gelişmeler esasen emperyalist güçler arasında cereyan etmektedir. Bu durum aynı zamanda savaşın başat boyutunun bir ulusal direniş mücadelesi olmayıp emperyalistler arası kapışma olduğu görüşümüzü doğrulayıcı niteliktedir. Ancak bu, başta Ukraynalı emekçiler olmak üzere dünya emekçilerinin çaresiz olduğu anlamına gelmemektedir. Bir savaş ve kriz dünyasında yaşıyoruz, ama böylesi bir dünya aynı zamanda bir isyanlar ve devrimler dünyasıdır. Tarihin gösterdiği üzere krizler ve savaşlar aynı zamanda devrimlerin ocağıdır.
Rus emperyalizminin saldırganlığı karşısında Ukrayna işçi sınıfının tek çıkar yolu Zelenski iktidarından, faşist Azov çetelerinden, NATO’dan bağımsız bir direniş hattının örülmesidir. Zelenski iktidarının NATO ile içli dışlı mesaisi, dahası büyük oranda onun bir kuklası gibi hareket etmesi dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin Ukraynalı emekçilerin Rus emperyalizminin baskısı ve saldırganlığına karşı mücadelesine desteğini frenleyen önemli bir etmendir. Dünya işçi sınıfı özellikle ABD ve İngiliz emperyalizminin boydan boya işin içinde olduğunu görmektedir. Zelenski ve NATO’ya kafa tutan bir emekçi direnişi, doğası gereği tüm dünya işçi sınıfına seslenme özgüvenine sahip olurdu. Dahası böylesi bir direniş odağı en önemli adres olarak Rus işçi sınıfına da güvenle seslenip bir yankı yaratma şansına sahip olabilir. Üçüncü Dünya Savaşı bağlamında gerçekleşen tüm savaşlarda dünya işçi sınıfı ve emekçileri benzer sorunlar, benzer ikilemlerle karşı karşıya kalmaktadırlar. İşçi sınıfı mücadelesinin tarihsel dersleri tüm bu sorunlar karşısında doğru yol ve yöntemleri bize göstermektedir. Bu yol ve yöntemler bugün de geçerliliklerini korumaktadırlar. Görev bu dersler doğrultusunda örgütlü mücadeleyi her yerde büyütmektir.
[1] Formel tanımıyla uluslararası hukukta uyuşmazlık içindeki iki devletin, temeldeki anlaşmazlığın çözümünü başka bir zamana bırakarak geçici bir durum ile yetinmeleri şeklinde yapılan anlaşma
[2] Örneğin Washington Post Prigojin’in ölümünü haberleştirirken, “Yevgeni Prigojin, sevilen şef ve uluslararası yemek şirketi sahibi 62 yaşında öldü…” başlığını attı.