Aralık ayı başından bu yana Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerilim çatışmaya dönüşmüş durumda. 24 Kasımda AKP hükümetinin emriyle düşürülen Rus bombardıman uçağının ardından, Dağlık Karabağ bölgesi üzerinden yürüyen ve tarihsel bir arka planı olan Ermenistan-Azerbaycan arasındaki gerilim çatışmaya dönüştü. Rusya’nın Suriye’deki ağırlığını hissettirmesini takiben iç ve dış politikalarında iyice köşeye sıkışan Türkiye, maceracı politikalarını değiştirmeye pek niyeti olmadığını uçak düşürme olayıyla bir kez daha göstermişti. Hesapları tutmayan Türkiye, Rusya’dan beklemediği ölçüde sert tutumlarla karşılaştı. Türk egemenlerin IŞİD’le ilişkilerinin ifşaatından ticari yaptırımlara kadar ardı ardına pek çok gelişme cereyan etti. Ancak Rusya, Türkiye’ye karşı aldığı tutumların bununla sınırlı kalmayacağını duyurmuştu. Nitekim kısa süre sonra Ermeni soykırımı meselesini meclise taşıdı ve Ermenistan’ın Türkiye’yle olan sınırına askeri yığınak yaptı. Marksist Tutum olarak nicedir üzerinde durduğumuz Üçüncü Dünya Savaşı süreci Rus bombardıman uçağının düşürülmesi ile bir adım daha somutlanmış oldu ve bu olay sonrasında emperyalist-kapitalist devletler saflarını daha belirgin hale getirmeye başladılar. Özellikle Ortadoğu’da yoğunlaşmış olan paylaşım savaşı, kutup başları arkasında yer alan diğer kapitalist ülkelerde de yansımasını buluyor ve emperyalist savaş alanı giderek genişliyor. Bu anlamıyla Ortadoğu’nun yanı sıra paylaşım savaşının bir diğer önemli cephesini de Kafkasya oluşturuyor. SSCB’nin çöküşüyle birlikte, Kafkasya yeni bir pazar ve yatırım alanı olarak emperyalist-kapitalist devletlerin iştahını kabartan bölgelerden biri haline geldi. Öyle ki SSCB’nin çöküşünün hemen ardından eski Transkafkasya cumhuriyetleri arasında çatışmalar ve paylaşım kavgaları patlak verdi. 13 Aralık 1922’de Bakü’de yapılan ilk Transkafkasya Sovyet kongresinde özerk bölge olarak kabul edilen Dağlık Karabağ, 1989’dan beri Ermenistan’la Azerbaycan arasında yürüyen ciddi çatışmaların konusu oldu. “Azerbaycan parlamentosunun 1989 yılında Dağlık Karabağ’ın özerkliğini kaldırdığını ve bu bölgenin Azerbaycan toprağı olduğunu ilan etmesinin ardından Ermenistan’la Azerbaycan arasında bu konuda şiddetli bir ihtilaf baş gösterdi. Azerbaycan sınırları içinde bulunan fakat nüfusunun %76’sı Ermenilerden oluşan bu bölge, 1991’de Ermenistan tarafından işgal edilerek, Azerbaycan-Ermenistan arasında kanlı bir savaşın konusu haline getirildi. 30 bin Azerinin ve Ermeninin canına mal olan bu savaş sonucunda, 1 milyondan fazla Azeri, yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldı. Dağlık Karabağ sorunu, 1994’ten bu yana resmen ateşkes halinde bulunan bu iki ülke arasında halen anlaşmazlık konusu olmaya devam ediyor.” (İlkay Meriç, Diller Dağından Emperyalist Paylaşım Alanına, MT, Kasım 2008) Azerbaycan ve Ermenistan arasında 1994’te ilan edilen ve gerilimlerle bu zamana kadar süren ateşkes, Türkiye ile Rusya arasında süren gerilimle birlikte sonlanmış görünüyor. Rusya’nın ekonomik yaptırımlarına karşı Azerbaycan’la işbirliği içerisine gireceğini açıklayan AKP hükümeti, başbakan yardımcılarının ve bakanların yoğun katılımıyla 3 Aralıkta Azerbaycan’a adeta çıkartma yaptı. Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan’dan doğalgaz ve petrol alımı için kapasite arttırımını istedi ve Rusya’nın almadığı meyve ve sebzeleri de Azerilere satma yollarını aradı. Davutoğlu, ziyaretinde Rusya ve Ermenistan’a mesajlar vermeyi ihmal etmezken, yaptığı açıklamalarda ziyaret sebeplerinin sadece ekonomik işbirliği olmadığını açık etti. Davutoğlu, milliyetçi bir söylemle hem içeriye hem de dışarıya mesajlar veriyordu: “Türkiye ve Azerbaycan bu bölgenin iki yükselen yıldızıdır. Bir millet iki devletiz. Bakü-Tiflis-Ceyhan ve TANAP projeleri tüm bölge için çok önemli projeler. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal altında olmasına rağmen gerilimci politikalar gütmedi.” Ayrıca Davutoğlu, bölgenin büyük ağabeyi edasıyla ve Ermenistan’a büyük bir lütufta bulunuyormuş gibi konuşuyordu: “Size ait olmayan toprakları geri verdiğiniz takdirde siz de Türkiye, Azerbaycan, Tiflis grubuna dâhil olursunuz. Biz kimseye hasmane bir tutum içine girmeyiz. Ama Karabağ konusunda tavrımız nettir. Türkiye tüm coğrafyaya barış getirmek istemektedir. Türkiye hiçbir zaman kutuplaşmadan yana olmadı.” Ermenistan Dışişleri Bakanlığı ise sert bir üslupla, Türkiye’nin yardımına ihtiyaçları olmadığını, Dağlık Karabağ’daki çözüm sürecinden uzak durmasının kendileri için yeterli olacağını ifade etmişti. Büyük bir ikiyüzlülükle hiçbir zaman çatışmadan yana olmadıklarını söyleyen Türk egemenlerin Türkiye’ye dönüşünün hemen ardından Azerbaycan ve Ermenistan arasında karşılıklı çatışmalar başladı. Ermenistan Savunma Bakanı, ateşkesin artık var olmadığını ve savaşta olduklarını ifade ediyor. İlk hamlenin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin öneminin kalmadığı ve çatışmaların giderek şiddetlendiği Dağlık Karabağ bölgesinde sayı net olarak bilinmese de can kayıplarının olduğu ortada. Azerbaycan’ın saldırılarına karşı, Rusya Ermenistan’a roket ve tanklara sahip askeri güç sevk etti. Ayrıca Ermenistan’da 1995’ten beri askeri üsleri bulunan Rusya, Erivan yakınlarındaki üsse nakliye ve saldırı helikopterleri konuşlandırdı. Rusya’nın Ermenistan’daki diğer üssü de Türkiye sınırındaki Gümrü kentinde bulunuyor. Rusya, Türkiye’ye gözdağı vermek amacıyla bu sınır kentine askeri gücünü yerleştirdi, silah sevkiyatını arttırdı. Rusya’nın Ermenistan’daki üslerini koruması gerektiğini ileri süren Rus askeri uzmanları, Rusya ve Ermenistan ordularının birbirinden ayrı hareket etmesinin düşünülemeyeceğini söylüyorlar. Rusya ile Ermenistan, hava savunma sistemleri konusunda da ortak adım attılar. Rusya, ilk olarak Ekim ayında Türkiye hava sınırını ihlal edince, Türkiye de Ermenistan sınırını ihlal etmişti. Bu durum Rusya ile Ermenistan’ın ortak hava savunma sistemi kurmalarını gündeme getirmişti, ancak Rus uçağının düşürülmesinin ardından cereyan eden gelişmelerle birlikte bu süreç hız kazandı. Geçtiğimiz günlerde Rusya ile Ermenistan ortak hava savunma sistemi oluşturulmasına dair yeni bir anlaşma imzaladılar. Rus basınında, Rusya ve Ermenistan’ın ortak hava savunma sistemi oluşturulması için attığı adımın Türkiye ile yaşanan gelişmelerle ilişkili olduğuna ve NATO üyesi olan Türkiye’de ABD üsleri de olduğuna ve bu nedenle Rusya’nın Türkiye ve ABD’den gelebilecek saldırılara karşı önlem aldığına dair haberler çıkıyor. Ayrıca Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye ülkelerin temsilcileri bir araya gelerek ortak hava savunma sistemi kurulmasını görüştüler. Rusya öncülüğünde bir araya gelen Bağımsız Devletler Topluluğu’nda Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan bulunuyor. Afganistan ve Sırbistan ise gözlemci ülke statüsünde yer alıyor. Rusya, Ermenistan’la ortak hava savunma sistemi anlaşmasını imzaladıktan sonra Kırgızistan ve Tacikistan’la da hava sistemlerini ortaklaştırmak üzere çalışmasını sürdürüyor. Kazakistan ve Belarus ise Rusya ile hava savunma sistemlerini 2013’te birleştirmişti. Rus uçağının ardından ortaya çıkan gelişmeler ve tarafların pozisyonlarını alması Kafkasya’daki gelişmelerle de kendisini ortaya koyuyor. Özetleyecek olursak Rusya, ekonomik yaptırımların yanı sıra Akdeniz’de askeri gücünü arttırarak, İran’a füze sevk ederek, Ermeni soykırımı inkârını suç sayan tasarıyı meclise taşıyarak, Ermenistan’daki askeri gücünü tahkim ederek Türkiye’yi sıkıştırmaya devam ediyor. Türkiye ise Kafkasya cephesinde Dağlık Karabağ sorununu kaşımış ve gerilimi tırmandırmıştır. Önümüzdeki dönemde bu cephe Güney Osetya sorunu ile birlikte genişleyebilir. Savaş cepheleri genişlerken bölge halklarının yaşadığı acılar giderek derinleşiyor. Farklı dillere, dinlere ve etnik kökenlere sahip çok sayıda halk, bin yıllardır Kafkasya’da iç içe geçmiş bir şekilde yaşamıştır. Ancak pek çok kez bu halklar sömürgeci imparatorlukların ve kapitalist-emperyalist devletlerin baskı, eza ve sömürüsüne maruz kalmışlar, birbirlerine düşürülüp birbirlerini kırmaya zorlanmışlardır. Bugün yerel egemenlerin ve emperyalist güçlerin el ele planladığı kirli oyunlarla, Kafkas halkları birbirlerine karşı kışkırtılıyor ve bir kez daha emperyalist paylaşım savaşının bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Bu coğrafyanın en büyük halkları olan Ermeniler ve Azeriler de Üçüncü Dünya Savaşı sürecinden nasiplerini alıyorlar. Emekçi halklar yaşanan çatışmaların emperyalist savaşın bir parçası olduğunu ve kendilerinin bu savaştan hiçbir çıkarları olmadığını anlamadıkları sürece daha çok ölümler ve acılar yaşanacak. Emperyalist-kapitalist güçlerin bu oyunlarını berhava edecek olan tek güç işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir.