Pozantı Cezaevinde işkenceye uğrayan çocukların davası geçtiğimiz günlerde takipsizlikle sonuçlandı ve işkenceciler bırakalım ceza almayı yargılanmaktan bile kurtarıldılar. Bu karar çıkarken, çocuklara yönelik benzeri işkence, cinsel taciz ve tecavüz vakalarının pek çok cezaevinde yaşandığına dair haberler yağmaya başladı. Bunlardan biri de, İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi (Şakran Cezaevi) Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun kurum içi yazışmalarındaki bir itiraftı. Müdür, çocuk mahkûmların birbirine işkence yaptığını, zayıf çocuklara diğerlerince tecavüz edildiğini dile gtiriyordu. Oysa Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bu cezaevinde yaşananlara ilişkin geçen yıl Meclis’e verilen bir soru önergesine yanıtında, “iddiaların tamamen asılsız olduğunu ve cezaevinin 24 saat süre ile 288 kamera tarafından sürekli izlenmekte olduğunu” söylemişti. Bozdağ’ın mumu kısa sürede sönmüş ve adaletin ve hukukun ne denli pespayeleştiği ortaya serilmişti. Cezaevi müdürü tuttuğu raporda, çocuklara demir kaşıklar yutturulduğu, makatlarına hortum sokulduğu, hastaneye gitmek için deterjan içildiği, yataksız odalarda üç gün uyutulmadığı, üzerlerine işendiği ve toplu halde çocuklara tecavüz edildiğine yer veriyor. “Islah etmek, topluma kazandırmak, medeni bir insan ve yararlı birer yurttaşa dönüştürmek için” cezaevlerine doldurdukları çocukları içine düşürdükleri hal bu! Demir parmaklıklar içinde yaşananları itiraf eden müdür, aslında bu devlete, bu düzene bir ayna tutmuştur. Çocukları 12 Eylül’de yaşını büyüterek darağaçlarına gönderen egemenler, bugün de demir parmaklıklar ardındaki çocuklara her türlü insanlık dışı muameleyi uyguluyorlar. Ceza ve infaz kurumlarıyla kendini ama sadece kendini güvenceye alan bir devlet anlayışı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Çocuk mahkûmların birbirini dövmeleri, taciz ve tecavüz etmeleri kimin umurunda? Onlar zaten “doğuştan suçlu”, “suç geniyle doğan”, “insanlıktan çıkmış yaratıklar”dır. Temiz, masum ve yüce ahlâklı olanlarsa “beyefendi ve hanımefendilerin” çocuklarıdır. Mersin’de 20 yaşında hunharca katledilen Özgecan için Erdoğan şöyle buyuruyordu “Özellikle karar mekanizmalarının büyük çoğunluğunu oluşturan beyefendilere sesleniyorum: Bu olay hepimizin kızının başına gelebilirdi. Faillerin hak ettikleri cezayı en ağır şekilde almaları için bizzat davanın takipçisi olacağım.” Cezaevi müdürlerinin, Adalet Bakanı’nın veya Cumhurbaşkanı’nın “takipçisi olacağım” söyleminde samimi olup olmadığını gösteren, Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan beterin beteri bir durum var. 2012 yılında gösteri ve yürüyüşlere katılan Kürt çocukları sorgusuz sualsiz hapislere tıkıldı. Devletin memurları bu çocuklara işkence ve tecavüz etmeyi kendi onurlarına yedirebilmişlerdi. Cinsel istismar ve tecavüz basına yansıdığında çocuklar Pozantı’dan tahliye edilmiş ve açılan davada tecavüzcü gardiyanlar yargılanmaya başlamıştı. Fakat geçtiğimiz günlerde sonuçlanan yargılamada, 20 devlet memuru, haklarında takipsizlik kararı verilerek aklandı. Üstelik davacı 4 çocuk, devlet malına zarar verdiği gerekçesiyle, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 302. maddeden hapis cezasıyla yargılanacak. Devletin hangi saygın ve güvenilir kurumu, müdürü, bakanı veya cumhurbaşkanı, Pozantı’da çocukların maruz kaldığı işkence ve tecavüzün takipçisi oldu? Karar mekanizmasındaki savcı ve hâkimlere ne oldu? Ocak ayında yayınlanan resmi istatistiklere göre ülke genelinde 355 ceza ve infaz kurumunda, 160 bin tutuklu ve hükümlü bulunuyor. 18-20 yaş arası 7 bin 638 gencin yanı sıra 2 bine yakın da çocuk hapishanelerde bulunuyor. Bu çocuk ve gençlerin büyük çoğunluğu tahmin edileceği üzere hırsızlık, uyuşturucu vb. suçlardan hapse atılmış. Yoksul işçi ve emekçi çocuklarının, işsiz ve kıt kanat geçinen ailelerin çocuklarının içeri atıldığı ve içerde de hiçbir dine, vicdana ve ahlâka sığmayacak uygulamalara maruz kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Pozantı ve Şakran’da yaşananların sorumlusu bizzat devlet ve onu yöneten AKP hükümetidir. İç güvenlik paketiyle sistemin kılına dahi zarar gelmemesi için hassasiyet gösteren yüksek şahsiyetler, 24 saat gözetim altında tuttukları, gardiyanlar ordusuyla yönettikleri hapishanelerde, çocuklara akla hayale gelmeyecek eziyetlerin çektirilmesinde bir beis görmüyorlar. Baskıcı ve zorba yüzü iyice açığa çıkan, çürüdükçe çürüyen, tepeden tırnağa azgınlaşan bu sistemi topyekûn tarihin çöp tenekesine göndermenin vakti çoktan gelmiştir. Çocukları ve gençleriyle, kadınları ve erkekleriyle, içeridekileri dışarıdakileriyle hep beraber işçi sınıfının mücadelesi temelinde bu hesabı sormanın zamanıdır.