
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz Aralık ayı ortasında Konya Ekonomi Ödülleri töreninde yaptığı konuşma uzun tartışmalara neden oldu. Erdoğan umulmadık yerde karşılarına dikildiğini söylediği “bürokratik oligarşiden” şikâyetçi oldu. Erdoğan “benim yapacağım yatırımı bir kelimeden dolayı 3 ay, 6 ay erteletirsen, bu 1-2 seneye giderse, o zaman bu ülkenin kaybının bedelinin, ne tarihe hesabını verebilirsiniz ne de bu toprağın altında yatanlara hesabını verebilirsiniz (…) En başarılı olduğumuz alanlardan birisi olmasına rağmen sağlıkta bunu aşamadık. Niye? İşte bürokratik oligarşi ve yargı, bunlara takılıp kalıyoruz. Dışarıdan bakanlar da zannediyor ki, «326 milletvekiliniz var yine bahane» diyor. Ama kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki «senin de bir oynama sahan var»” sözleriyle, burjuva demokrasisinin esası kabul edilen “kuvvetler ayrılığı” ilkesi üzerine hararetli bir tartışmanın başlamasına sebep oldu. Erdoğan hükümette yer aldıkları 10 yılı aşkın süreye rağmen halen iktidarın tüm iplerinin ellerine geçmemiş olmasından yakınıyor. Oysa meclis çoğunluğu, cumhurbaşkanlığı, valilikler ve emniyet teşkilatı büyük oranda AKP’nin elindedir. Sivil-asker bürokrasinin direnci büyük ölçüde kırılmış durumdadır. Darbeci generaller yargılanıyor ya da etkisiz kılınmış halde. AKP, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSYK üzerinde de güçlü bir etki oluşturdu. Eski statükocu bürokrasi kesimleri günden güne mevzi kaybederken, AKP devlet aygıtında yeni mevziler elde ederek kendi statükosunu oluşturmaya girişti. Kemalistler tarafından dışlanan Anadolu sermayesinin önünü açan AKP şimdilerde geleneksel İstanbul büyük sermayesi ile Anadolu sermayesi arasında bir denge kurmaya çalışıyor ki, büyük devlet ihalelerinde de bunun yansımaları görünüyor. Tüm bunlara rağmen Erdoğan hiç kimseye hesap vermeden istediği anda istediği şeyi istediği gibi yapabilme yetkisi istiyor. Yargının önlerinde engel oluşturduğunu söyleyerek ve tüm sorunların kaynağını kendi ellerinde yeterince yetki ve iktidar olmamasına bağlayarak hem mutlak iktidar özlemini dile getiriyor, hem de keyfi uygulamalarının önünü daha fazla açmak için bürokrasiyi hedef göstererek halk desteği almaya çalışıyor.