Bugün sabah saat 6’da henüz 14 aylık olan kızımız uyandığı için erkenden mesaiye başladık eşimle. Eşim servise ulaşmak için 6:45’te evden çıkıyor ve ben de bebeğimize bakması için büyüklerin gelmesini bekliyorum. Bu sabah beklerken sabah haberlerini dinliyordum ve başbakanın sanırım önceki gecelerde katıldığı bir programının özeti geçiyordu: Gündemi tartışmalara boğan kürtaj meselesi konuşuluyordu. Başbakan her zamanki gibi, partisine verdiği demeçleri ekranda tekrarlıyordu. “Her ne koşulda olursa olsun bebeğin yaşam hakkı devletimiz tarafından güvence altındadır.” Dinlerken beynimde birkaç soru çakmaya başladı. Umarım yetkililer okur da başbakan cevaplama imkânı bulur. Devletin tetiklediği ve bitmesi için zerrece çaba göstermediği kirli savaşta katledilen Kürt ve Türk gençlerinin yaşam hakları kimin garantisi altında? Hayatlarının baharında zorla askere alınıp, kirli çıkarlar için sınıf kardeşlerinin üzerine sürülen gençlerin; yok sayıldığı, ezildiği için ayaklanmış Kürt gençlerinin yaşam haklarını kim garanti altına alacak? Uzun çalışma saatleriyle işyerine esir edilen, iş güvenliği tedbirleri olmadığı için iş kazasına uğrayan, sakat kalan, ölen yüz binlerce işçinin yaşam hakkını kim garanti altına alacak? Bir köle misali 15-16 saat çalışıp, karşılığında yaşamını idame ettirecek bir ücret bile alamayan, çocuklarını doyuramadığı için bunalan, cinnet geçirip ailesini ve kendisini katledenlerin hayatlarını kim garanti altına alacak? Eşleri, aileleri tarafından katledilen kadınların yaşam haklarını kim garanti altına alacak? Kapitalist kârları için, zevkleri sefaları için doğayı, havayı, suyu, toprağı yok edenler karşısında toplumun haklarını kim garanti altına alacak? Sonuç olarak, başbakan yaşam hakkı derken gerçekte sömürücülerin, ezenlerin yaşam hakkını savunmaktadır; o sözcükleri son derece ikiyüzlü bir şekilde kullanması ve ucuz siyasi çıkarlarına alet etmesi kimseyi yanıltmamalıdır. Emekçilerin yaşam hakkını koruyacak yegâne güç, bizim örgütlü mücadelemizdir!