Bölüm 5: Değişmez Sermaye Kullanımında Tasarruf
II. Çalışma Koşullarında İşçinin Sırtından Yapılan Tasarruflar
Kömür Ocakları. En Gerekli Harcamaların Savsaklanması.
Marx, çalışma koşullarında işçinin sırtından yapılan tasarruflar konusunda çarpıcı bir örnek oluşturan kömür ocaklarındaki duruma dikkat çeker. Onun dönemin raporlarından aktardığı satırlar, kömür ocaklarında çalışan işçilerin dünden bugüne değişmeyen çilesini gözler önüne serer. Raporlarda, kömür ocakları sahipleri arasında hüküm süren rekabet koşullarında, en gözle görülür fiziksel güçlükleri yenmek için en minimum düzeyde harcama yapılarak işçilerin hayatının tehlikeye atıldığından söz edilmektedir. Üstelik “sayıları genellikle yapılacak işin gerektirdiğinden fazla olan kömür işçileri arasındaki rekabet koşullarında, işçiler, civardaki tarım işçilerininkinden bir parça daha yüksek olan bir ücret karşılığında, önemli tehlikelere ve en zararlı etkilere memnuniyetle göğüs gerer; çünkü bu iş onlara, ayrıca, çocuklarını kazançlı bir şekilde kullanma olanağını sağlar”. Bu çifte rekabet ocakların büyük bir kısmının en yetersiz drenaj ve havalandırmayla işletilmesini sağlamıştır. Madenlerde ocaklar çoğunlukla kötü açılmış, direkler kötü konulmuş, yetersiz mühendisler çalıştırılmış, galeriler ve yollar kötü yapılmıştır.
Dönemin ilgili raporlarının ortaya koyduğu üzere, 1860 yılı dolaylarında İngiliz kömür ocaklarında haftada ortalama 15 kişi hayatını kaybetmiştir. 1851-1861 yılları arasındaki 10 yıllık sürede toplam 8466 kişi ölmüştür. Gerçek kaza ve ölüm sayıları, gösterilen resmi rakamlardan çok daha yüksektir ve Marx’ın satırları kapitalizmin vahşi yüzünü sergiler: “Bu insan kayıplarının çoğunun nedeni, maden ocağı sahiplerinin kirli açgözlülükleriydi; bunlar, örneğin sıklıkla sadece bir maden kuyusu kazdırarak, yalnızca etkili bir havalandırmayı değil, bu tek kuyu kapandığında kaçış yolu bulunmasını da olanaksızlaştırıyordu.” 19. yüzyılda yazılan bu satırlar, sanki 21. yüzyıl Türkiye’sinde maden sahibi kapitalistlerin insan hayatını hiçe sayan kâr hırsları nedeniyle ocaklarda gerçekleşen işçi katliamlarını anlatır gibidir.
Kapitalist üretim, dolaşım süreci ile rekabetin neden olduğu savurganlıklar dışında, en az emekle en çok üretimi gerçekleştirmek bakımından aslında son derece tutumludur. “Buna karşılık, bir insan savurganı, bir canlı emek savurganı olarak, yalnızca bir et ve kan savurganı değil aynı zamanda bir sinir ve beyin savurganı olarak, tüm diğer üretim tarzlarını açık arayla geride bırakır.” Marx, tarihin akışı içinde sosyalizmin yolunu döşeyen, fakat kapitalist düzen altında insan yaşamını alabildiğine israf eden toplumsal emek olgusuna vurgu yapar: “Gerçekten de, insan toplumunun bilinçli yeniden kuruluşunun hemen öncesindeki tarih çağında, genel olarak insanlığın gelişimi, ancak, bireysel gelişmenin en acımasız şekilde israf edilmesi yoluyla güvence altına alınıyor ve hayata geçiriliyor. Burada sözü edilen tüm tasarruflar emeğin toplumsal karakterinden kaynaklandığından, gerçekten de, işçinin yaşamının ve sağlığının israf edilmesine yol açan şey, tam da emeğin bu dolaysız toplumsal karakteridir.”
İşçilerin güvenlik, rahatlık ve sağlığıyla ilgili tüm tedbirler genelde fabrikalarda da ihmal edilir ve bu durumun “Fabrikalar” başlığı altında ele alınması gerektiğini belirtir Marx. Fabrika raporlarının ortaya koyduğu üzere, sanayi ordusunun yaralılarını ve ölülerini sayan “savaş bültenlerinin” kaynağı büyük ölçüde bu ihmaldir. Söz konusu raporlar, çoğu ölümlere yol açan kazaların nedenlerini ve hiç de pahalı olmayan güvenlik önlemleriyle bunların önlenebileceğini çarpıcı biçimde kanıtlar. Buna rağmen fabrikatörler yasaların emrettiği koruyucu önlemleri almamakta ısrar etmişlerdir. Marx’ın satırları, dünden bugüne düzen güçlerinin nasıl da fabrikatörlerin yanında saf tuttuğunu açıklar. “Fabrikatörler, bunlara ya da başka yasal koşullara bu şekilde direndiklerinde, bu tür davalarda hüküm verme yetkisine sahip olan ve çoğu örnekte kendileri de fabrikatör ya da fabrikatör dostu olan maaşsız sulh yargıçları tarafından açıkça destekleniyordu.”
O dönemde fabrikatörler fabrika yasalarına karşı çıkmak için, Manchester’da, “Fabrika Yasalarının Değiştirilmesi için Ulusal Birlik” adlı bir sendika kurmuşlardır. Bu patron sendikası, Mart 1855’te, fabrika müfettişlerinin suç duyuruları karşısında üyelerinin yargılanma giderlerini karşılamak ve bu davaları birlik adına takip etmek için elli bin sterlinden fazla para toplamıştır. Marx’ın deyişiyle, amaçları, kâr için gerçekleştiriliyorsa “öldürmek cinayet değildir”i kanıtlamaktır. “Öldürmek cinayet değildir” deyişini burada Marx, 1657’de İngiltere’de Leveller (Eşitleyiciler) örgütünün yayınladığı bir broşürün başlığına atfen kullanmıştır. Broşürün yazarı, Devlet Koruyucu Lord ünvanlı Oliver Cromwell’ın acımasız bir zorba olması nedeniyle öldürülmesi çağrısında bulunmuş ve bu tür bir eylemin yurtseverlere özgü bir hizmet olacağını savunmuştur.
İngiltere’de fabrikatörler 1844 tarihli iş yasasının fabrika müfettişlerinin iddia ettiği gibi koruyucu önlemler içermediğini hüküm altına aldırana dek huzur bulmadılar. “Sonunda, 1856 yılında, ikiyüzlü Wilson Patten (teşhir ettikleri dinleri, para babaları için kirli işler yapmaya her zaman hazır olan o sofulardan biri) sayesinde, o dönemin koşullarında kendilerini hoşnut edebilen bir parlamento yasasını kabul ettirmeyi başardılar. Bu yasa gerçekten işçileri her tür özel korumadan yoksun bırakıyor ve makinelerden kaynaklanan kazalarla ilgili tazminat talepleri için genel mahkemeleri yetkili kılıyordu.” “Öte yandan da, bilirkişi raporu alınmasını öngören ve çok ince bir şekilde kaleme alınmış bir hükmüyle fabrikatörlerin dava kaybetmesini hemen hemen olanaksızlaştırıyordu. Bunun sonucu olarak kazalar hızla arttı.” Fakat 1865 yılına doğru ilerlerken zamanla kaza sayısı ciddi derecede azaldı. “Sorunun çözülmesini sağlayan temel neden, daha başından itibaren güvenlik tertibatlarıyla donatılmış olan ve fabrikatörler için ek maliyetler çıkarmadıklarından onların da kabullendiği yeni makinelerin piyasaya sürülmesiydi. Ayrıca, bazı işçiler de kaybettikleri kolları için mahkemelerde ağır tazminatlar elde etmeyi ve bu tazminat hükümlerini en yüksek mahkemelerde onaylatmayı başarmıştı.”
Marx konunun ilerleyişi içinde, “genel olarak kapalı yerlerde çalışma” sorununa da değinir. Marx’ın yıllar öncesinde vurguladığı ve günümüzde de pek değişmediği üzere, mekân tasarrufunun ve dolayısıyla binalardan yapılan tasarrufun, işçilerin dar yerlere tıkılmasına ne ölçüde yol açtığı bilinen bir şeydir. “Buna havalandırma araçlarından yapılan tasarruf da eklenir. Bu iki neden, uzun çalışma saatleriyle birlikte, solunum sistemi hastalıklarının büyük ölçüde artmasına ve bunun sonucu olarak ölüm hızının yükselmesine yol açar.”
Hatırlayalım, makinelerin büyük ölçekli kullanımını, üretim araçlarının bir araya gelmesini ve bunların kullanımındaki tasarrufu mümkün kılan şey, işçilerin birleşmesi ve elbirliği yapmalarıdır. Ne var ki, kapitalistler için kâr kaynağı olan bu duruma, çalışma sürelerinin kısaltılması ve gereken koruyucu önlemlerin alınması gibi uygulamaların eşlik etmemesi, işçilerin yaşamlarının ve sağlıklarının israf edilmesine yol açar. Kapalı yerlerde işçilerin sağlığını gözetmeden yalnızca ürünün daha kolay bir şekilde üretilmesini sağlayan koşullar altındaki yığınsal birlikte çalışma, işçilerin ölüm ve ağır hastalıklara yakalanma hızını arttırır.
Marx dönemin istatistiklerinin kanıtladığı bir hususu aktarır. “Bir bölgenin halkı, kapalı yerlerde birlikte çalışmaya hangi oranda zorlanırsa, diğer koşullar aynı kalırken, bu bölgedeki ölüm hızı, akciğer hastalıklarından ötürü, o oranda yükselir.” Bunun nedeni kötü havalandırmadır. Çarpıcı bir örnek olarak ipek sanayii bölgelerindeki durumdan söz edilir. Bu bölgelerde fabrikatörler, işletmelerindeki sözde istisnai derecede elverişli sağlık koşullarını gerekçe göstererek, 13 yaşından küçük çocuklar için istisnai derecede uzun çalışma saatleri talep etmişler ve bunu kısmen de elde etmişlerdir. Ayrıca, istatistiklerde terzi, dizgici ve matbaacılar için verilmiş olan ölüm hızları da çok yüksektir. Dizgicilerin durumu da terzilerinkine benzer; ama bunlar için, yetersiz havalandırmaya zehirli hava altında uzun çalışma saatleri ve yıpratıcı gece çalışması da eklenir. Buralarda normal çalışma süreleri 12-13 saattir, fakat bazen 15-16 saati bulur.
Kapitalizmin tarihi, temel güdüsü daha fazla kâr elde etmek olan bu düzenin işçi sağlığına ve iş güvenliğine ilişkin önlemleri katlanılamaz bir maliyet olarak gördüğünü gözler önüne serer. Bu gerçeklik dünden bugüne değişmemiştir. Marx’ın döneminde işçilerin dayanılmaz çalışma koşullarını yakından gözlemleyen fabrika müfettişleri, doktorları ya da sağlık idaresi bürokratlarının aktardıkları bunu kanıtlar. Örneğin İngiliz sağlık idaresi başkanı, işçilerin teoride birinci hakları olan sağlık hakları üzerinde ısrar etmelerinin pratikte olanaksızlığını dile getirmiştir. Kâğıt üstünde bazı haklar görünmektedir. Ancak işçiler “bu sağlık adaletini” kendi kendilerine sağlayabilecek durumda olmadıkları gibi, sağlık koruma yasalarını uygulamakla görevli memurlardan da etkili herhangi bir yardım görmemişlerdir.
III. Güç Üretiminde, Güç Aktarımında ve Binalarda Tasarruf
Marx’ın döneminde 1840’lardan 1850’lere ilerleyen süreçte buhar makinelerinde iyileştirmeler gerçekleştirilmiş, yoğuşturmalı buhar makinelerinin işletilme tarzında çok önemli bazı değişiklikler sağlanmıştır. Sonuç, aynı makinelerle eskisinden çok daha büyük miktarda iş yapılması ve ayrıca yakıt tüketiminin çok önemli miktarda azalması olmuştur. Bu iyileştirme ve geliştirmeler sayesinde çoğu örnekte %100 oranında daha fazla iş sağlanmıştır. Örneğin 1840 yılı dolaylarında, İngiltere’deki Cornwall bölgesinde maden ocaklarında buhar makineleriyle olağanüstü ucuzlukta güç elde edilmesi dikkatleri çekmeye başlamıştır. Pamuk ipliği sanayiindeki rekabet, fabrikatörleri kârlarının ana kaynağını “tasarruflar”da aramaya zorlamıştır.
Güç üretimi üzerine söylenenler güç aktarımı ve iş makineleri için de geçerli olmuştur. Marx’ın belirttiği üzere, “Makinelerdeki bu iyileştirmeler, tam etkilerini, ancak, yeni ve amaca uygun şekilde düzenlenmiş fabrika binalarında kullanılmaya başladıklarında gösterir”.
IV. Üretim Dışkılarının Kullanımı
Kapitalist üretim tarzı, üretim ve tüketim artıkları kullanımının boyutlarını genişletir. Üretim artıklarıyla sanayi ve tarım artıkları kastedilir. Tüketim artıkları ise, kısmen insanların doğal metabolizmasından kaynaklanan artıkları ve kısmen de nesnelerin tüketimlerinden sonra geriye kalan biçimleri anlatır. Örneğin kimya sanayiinde üretim artıkları, küçük ölçekli üretimde kaybolup giden yan ürünlerdir; metalurjide makine yapımı sırasında dökülen ve hammadde olarak yeniden demir üretimine giren demir talaşlarıdır vb. Tüketim artıkları, insanların doğal yollarla dışarıya attıkları maddeler, paçavra biçimindeki giysi artıklarıdır vb. Tüketim artıkları kullanımının en önemli olduğu alan tarımdır. Fakat kapitalist ekonomide bunların kullanımı konusunda muazzam bir israf söz konusudur.
Hammaddelerin pahalılaşması, hiç kuşkusuz, artık kullanımını teşvik etmiştir. Fakat bu artıkların tekrar kullanılması için genel bazı koşullar vardır. En başta, ancak büyük ölçekli üretimde görülebilen büyük miktarda artık gerekir. Verili biçimleriyle daha önce kullanılamaz olan maddeleri yeni üretimde işe yarayacakları bir biçime sokan makine iyileştirmeleri olmalıdır. Bilimde ve özellikle kimyada, bu tür artıkların yararlı özelliklerini ortaya çıkaran ilerlemeler kaydedilmelidir.
Dönemin fabrika raporlarının gösterdiği gibi, artıklar hemen her sanayide önemli bir rol oynar. Marx’ın döneminde yünlü sanayii, artıklardan yararlanma konusunda pamuklu sanayiinden daha iyi durumdaydı. Zaman içinde artıkların kullanımı sayesinde yün ve pamuk karışımı “yapay yün” dokumaların üretimi ve tüketimi yaygınlaştı. Örnekse, bu şekilde yeni bir canlılık kazanan yapay yün, daha 1862 yılının sonunda, İngiliz sanayisinin toplam yün tüketiminin üçte birini karşılıyordu. İngiliz ipekli sanayii de aynı inişli yolu izledi. “Gerçek ham ipek tüketimi 1839-1862 yılları arasında biraz azaldı; buna karşılık ipek artıkları tüketimi iki katına çıktı. İyileştirilmiş makinelerle, başka durumlarda hayli değersiz olan bu malzemeden birçok amaç için kullanılabilen bir ipek imal edilebiliyordu.”
Artıklardan yararlanmanın en çarpıcı örneğini kimya sanayiinde gördüğümüzü belirtir Marx. “Bu sanayi, onlar için yeni kullanım alanları bularak kendi atıklarını kullanmakla kalmaz, aynı zamanda diğer pek çok sanayinin atıklarını da kullanır ve örneğin, eskiden hemen hemen hiçbir yararı olmayan gaz katranını anilin boyalara, kökboyasına (alizarin), hatta bir süredir ilaçlara dönüştürür.”
Marx burada bir ayrım noktasına dikkat çeker. Şöyle ki, üretim artıklarının yeniden kullanılmaları yoluyla sağlanan tasarrufu, üretim artıklarının en alt düzeylerine indirilmeleri ve üretime giren tüm ham ve yardımcı maddelerden en üst düzeyde yararlanılması sayesinde kaydedilen tasarruftan ayırmak gerekir.
Artıkların azaltılması, kısmen ve en önemlisi, kullanılan makinelerin kalitesine bağlıdır. Çünkü üretim sürecinde hammaddelerin daha büyük bir bölümünün mü yoksa daha küçük bir bölümünün mü artıklara dönüşeceği, kullanılan makinelerin ve aletlerin kalitesine bağlıdır. Makine parçalarının daha dikkatli şekilde imal edilmesi ve daha iyi perdahlanması oranında da yağdan, sabundan vb. tasarruf edilir. Bu kısım, yardımcı maddelerle ilgili olan bir tasarruftur. Artıkların azaltılması, son olarak, hammaddenin kendisinin kalitesine bağlıdır. Bu da kısmen, hammadde üreten tarım ile doğal maddeleri sağlayan sanayideki gelişmeye (asıl anlamıyla uygarlığın ilerlemesine), kısmen de hammaddenin imalat aşamasına girmeden önce geçtiği süreçlerdeki iyileştirmelere bağlıdır.
V. Buluşlarla Sağlanan Tasarruflar
Sabit sermayenin kullanımında sağlanan tasarruflar, çalışma koşullarının büyük ölçekli olarak düzenlenmesinden ileri gelir. Kısacası, bunlar toplumsallaştırılmış emeğin ya da üretim süreci içindeki dolaysız elbirliğinin koşulları olarak iş görmelerinin sonucudur. Bu, bir yandan, mekanik ve kimyasal buluşların, metanın fiyatını yükseltmeden kullanılmalarını sağlayan tek koşuldur ve her zaman olmazsa olmaz koşuldur. Diğer yandan, ortaklaşa üretken tüketimden kaynaklanan tasarruflar, ancak büyük ölçekli üretimle gerçekleştirilebilir. Ama son olarak, nerede ve nasıl tasarruf sağlanacağını, yapılmış olan buluşların en basit şekilde nasıl uygulanacağını, teorinin üretim sürecinde uygulamaya koyulması sırasında hangi pratik engellerin aşılması gerektiğini vb. ancak birleşik işçinin deneyimi keşfeder ve gösterir.
Marx, yeri gelmişken evrensel emek ile ortak emek arasındaki farka dikkat edilmesi gerektiğini belirtir. “İkisi de üretim sürecinde rol oynar, ikisi de diğeriyle iç içe geçer, ama aynı zamanda farklıdırlar. Her tür bilimsel emek, her tür keşif, her tür buluş, evrensel emektir. Kısmen canlı emekle el birliğine, kısmen geçmiş emeklerin kullanımına bağlıdır. Ortak emek, bireylerin dolaysız el birliği demektir.”
Sık yapılan şu gözlemler, yukarıda söylenenlerin doğrulamalarını sağlar:
1. Yeni bir makinenin ilk modelinin maliyeti ile daha sonra yapılanların maliyeti arasındaki büyük fark.
2. Yeni buluşlara dayalı bir kuruluşun, daha sonraki, onun yıkıntıları üzerinde, onun kemiklerinden yükselen kuruluşlarınkiyle karşılaştırıldığında çok daha yüksek olan maliyetleri. Bu öylesine doğrudur ki, ilk girişimciler çoğu zaman iflas eder ve ancak sonradan gelenler, binaları, makineleri vb. daha ucuza elde edenler başarıya ulaşır. Marx, kapitalizmin tıynetini sergileyen şu veciz ifadeyle bölümü sona erdirir: “Bu nedenle, insan zihninin evrensel emeğinin tüm yeni gelişmelerinden ve bunların birleşik emek aracılığıyla toplumsal olarak kullanımından en büyük kârları elde edenler, çoğunlukla, en değersiz ve en sefil para kapitalistleridir.”
(devam edecek)
link: Elif Çağlı, Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /5, 30 Aralık 2023, https://en.marksist.net/node/8152